Joji - Ew
Askerler eğitimlerinin test edileceği yer olan ve etrafı büyü çemberi ile sarılmış ormanın içerisinde ellerinde yayları ile tetikte bekliyorlardı. İblisler az önce ormana salınmıştı. Biz ise büyü yardımı ile askerlerin görüntülerini oturduğumuz yerden izliyorduk. Bu tıpkı bir görüntünün projeksiyondan tahtaya yansıtılması gibiydi. Onları rahatça görebiliyorduk.
On beş kişilik grup ormanın farklı köşelerine dağılmıştı. Komutayı Han devralmıştı. Aralarında en genç ve en yeteneklileriydi. Bunun yanında da oldukça zekiydi ve önceliği takım arkadaşlarına veriyordu. Yani bu iş için biçilmiş kaftandı. Dakikalar birbirini kovalarken sonunda iblisler harekete geçti.
Anna saldıran iblisleri bir bir vururken birkaç askerde ona yardım ediyor ve iblisleri vuruyordu. Han her yeri rahatça görebileceği bir ağacın üstündeydi. Ateş menzili oldukça yüksekti kendisinden metrelerce uzaklıkta olan bir iblisi kolayca vurabiliyordu. O yüzden şu anda uyguladığı taktiği ona ben tavsiye etmiştim. Tabi, işe yarayıp yaramaması tamamen Han'a kalmıştı.
O sırada bir iblis yeraltından, tam da Anna'nın bulunduğu yerden yüzeye çıktı. Muhtemelen bu iblisin özelliği gölgelerde saklanmaktı. Daha önce bu seviye bir iblise rastlamıştım. Yanlış hatırlamıyorsam üçüncü seviyeydi belki de ikinci seviye.
İblisler güç eşiklerine göre seviyelere ayrılırdı. Dördüncü seviye iblisleri yok etmek için bir bıçak yeterli olurdu. Üçüncü seviye iblisler içinse az da olsa büyü gücüne ihtiyacınız vardı. İkinci seviye iblisler için büyülü eşyalara ve orta seviye büyü gücüne sahip olmalıydınız. Birinci seviyeleri yok etmek için askerler yıllarca özel eğitim almalıydılar. Ve birde sıfırıncı seviye iblisler vardı. Onları yok etmek içinse genelde Lordların yardımları gerekiyordu. Sıfır dememizin sebebiyse güç eşiklerini hala tespit edemiyor oluşumuzdu.
Anna iblisi tespit etmekte gecikse de Han'ın attığı ok sayesinde yukarıya sıçrayacak vakti buldu ve havada takla atarak bir ağacın dalına tutundu. Ama iblis seviyesine göre oldukça akıllıydı. Ağacın toprağa yansıyan gölgesi ile birleşerek Anna'nın arkasına geçti ve pençesiyle koluna bir darbe indirdi. Anna acıyla inleyip ağaçtan düştü. Kolundan kanlar akmaya başlamıştı. Han ona yardım etmek için bir kaç ok atsa da iblis çoktan yeraltına saklanmıştı. Anna yerinden doğruldu ve dizlerinin üstünde iblisin tam olarak nereden çıkacağını anlamak için gözlerini etrafta gezdirdi. Han'da aynı şekilde tetikte bekliyordu. Diğer iblisler de harekete geçmişti ve askerler zor durumda kalmıştı. Han bu sefer de okunu o tarafa çevirdi. Ama menzilinden çıkan iblisi vuramamıştı. İşler sarpa sarmaya başlamıştı. Ama ben suratımda tek bir mimik bile oynatmadan olanları izliyordum.
Tam o sırada Cariye Kalina'nın olanlardan zevk aldığını belli eden sesi duyuldu. Kıkırdıyordu. Dönüp ona bakma zahmetine bile girmedim. Lord da benim gibi düşünmüş olacak ki gözlerini yansıyan görüntülerden bir an bile ayırmadan izlemeye devam etti. Cariye herhangi bir tepki alamadığı için biraz da olsa bozulmuştu. Bunu düzeltmek için sesine sahte bir endişe yerleştirerek konuşmaya başladı.
"Hanımım nasıl bu kadar ifadesiz kalabiliyorsunuz? Az önce askerlerinizden birisi yaralandı. Hiç mi endişelenmiyorsunuz? "
İstifimi bozmadım ve ifadesiz bir şekilde sorusunu cevapladım.
"Evet, endişelenmiyorum."
Lord'un bakışları verdiğim cevapla bana döndü. Cariye ise verdiğim cevaptan şaşkın ama hoşnut bir şekilde konuşmaya devam etti. Ama bu sefer Lord'a hitap etmişti.
"Lordum bu yüzden askerlerin yönetimini bana vermeliydiniz. Baksanıza hanımım hiçte askerleri umursuyor gibi durmuyor."
Lord bakışlarını hala benim üzerimde tutuyordu. Bu baskı beni rahatsız ediyordu. Yine de gözlerimi görüntüden ayırmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KRALLIĞI
Novela JuvenilAltı yaşındayken ailesi ve yaşadığı topraklar elinden alınan genç bir kız. Bir gün tekrardan ait olduğu topraklara çağrılır lakin bu çağrılışın altındaki sebepler çok başkadır. Kral ve planlarına ayak uydurup yıllar önce ondan alınanları geri almak...