Emine abla için, yapacak bir şeyimiz olmadığını anladıktan sonra, hastaneden çıktık. Annem ve babam başları belaya girmediği için mutlu Emine abla için üzgündüler. Benim mutlu olmam mümkün değildi. Hayır yani nasıl mutlu olabilirim? Yarım kalan bir iş vardı ortada. Kadını normal bir odaya almış olsalar, belki serumunun gidiş hızını artırırdım ya da ne bileyim serumunu keserdim. Ne kadar yaratıcıyım ama. Başka ona nasıl zarar verebilirim ki? Suratına yastık kapatıp boğacak değilim herhalde.
Aslında sırf bu yüzden tıp okuyabilirim diye düşünmeye başladım. Ama nasıl olacaktı ki? Hep benim hastalarım ölürse hemen yakalanırdım. Zaten o kadar sabrım yoktu. Bu sene üniversite sınavına girmiştim. Yakında sınav sonucu açıklanırdı. Kim onca yıl okuyup doktor olacak ben mi? Yok ya bekleyemem o kadar süre. Zaten ilkini becerememişim, içimdeki o hissi bastırmak için yeni bir fırsat kollamalı ve fırsatı bulunca yapıştırmalıydım.
Şimdi düşünmem gereken kimi öldüreceğim mi ya da nasıl öldüreceğim mi sorularına yanıt bulmaktı. Sevmediğim birini mi seçmeliydim, ya da bir yöntem belirleyip artık kime denk geldiysem ona mı yönelmeliydim? Kişileri düşünmekle işe başlasam benimle bağlantısı olmayan birini seçmek mantıklı olur. Emine ablanın başına gelen bu talihsiz olaydan sonra, dikkat çekmeden işin içinden sıyrılmam gerekli diye düşündüm. Sevmediğim ama artık bana pek yakın olmayan birini bulmalıydım. Düşün bakalım Merve Hanım. Hadi benim bebeğim, bulacaksın. Tabii ya buldum işte. Geçen sene başka bir okuldan bizim sınıfa gelen Ömer diye bir çocuk vardı. Böyle benden manyak olmasın, sorunlu bir tipti. Bende belki bir iki şey kaparım diye ona yanaşmıştım. Ulan çocuk bana posta koymasın mı? Ona çok uyuz olmuştum. Sonra zaten okuldan atıldı. Uyuşturucu satıyormuş meğerse. Bak şimdi böyle düşününce, Emine'nin işini bile bitirememiş ben uyuşturucu satıcısıyla nasıl baş edeceğimi bilemedim. Hem ayrıca çocuk kim bilir neredeydi. Vay arkadaş plansız beceremiyor, planda yapamıyordum. Ne olacaktım ben böyle.
Eve gelmiştik. Odama çekildim. Anneme uyuyacağımı söyledim. Üzerime bir mutsuzluk çökmüştü. Giriş o giriş, 3 gün boyunca tuvalete gitmek haricinde odamdan çıkmadım. Annem 3 gün boyunca geçecek kızım temalı konuşmalar eşliğinde yemeklerimi getiriyor, boşları alıyordu. Ben de ona sadece Emine abla nasılmış temalı sorular soruyordum. En son sorduğumda kötüleşmiş, kocasının karar vermesi bekleniyormuş dedi. Ne demek karar verecek? Neye karar verecek? demedim, annem açıklamaya devam etti. Böylesi daha kötüymüş, kadın acı çekiyormuş, solunum cihazına bağlı olmadan yaşayamazmış, o yüzden solunum cihazından sökülüp sökülmemesine karar verilecekmiş. Ee bu söylenenlerden kararın verildiği belliydi zaten. Vay be Emine abla, ölümün benim değil kocanın elinden olacak desene. O herif acımadan çektirir fişini. Gözlerimde biriken yaşlara engel olamadım, yanağımdan süzülüp gittiler. Annem gözyaşlarımı silerken birini kaçırmış olacak ki, dudağıma gelen gözyaşım ağzıma girdi, canım tuza bandırılmış erik çekti.