Sirius'un yıllardır süren sefalet içindeki hayatına bir güneş gibi doğmuştu Remus'un güler yüzü. Bir Yoldaşlık görevinde gelmişti Azkaban'a Remus, çok vakti olmadığı her halinden belliydi; hızlı adımlarla yürüyor, olabildiğince çabuk bir yere yetişmeye çalışıyor gibi duruyordu. Yanında güvenlik olarak biri vardı, daima ondan kaçmaya çalışıyordu. Adeta gitse de kurtulsam diye düşünen bir tavrı vardı.
Ne de güzeldi sevgilisi, sevgilisini görmenin verdiği mutluluğu şu an yüz binlerce ruh emici gelse Sirius'tan alamazdı. En son ne zaman bu kadar mutlu olduğunu bilmiyordu Sirius. Hoş, en son ne zaman mutlu olduğunu da bilmiyordu.
Yanındaki güvenlikten kaçamayacağını anlamıştı Remus. Sirius'la göz teması kurup ona gülümsemişti. Göz kırpmıştı. Sirius da ona bir gülümsemeyle yanıt vermişti. Masum olduğunu söylemesi gerekiyordu, kendini savunması gerekiyordu, ama o an düşünebildiği tek şey Remus'un güzelliğiydi.
Remus'u incelerken Remus'un aynı daire etrafında sürekli döndüğünü gördü. Aklını mı kaçırmıştı? Hayır, Remus bunun için çok güçlüydü. Hem ortada ruh emici de gözükmüyordu. Neden bir daire çizip duruyordu ki?
Sirius daha yakından incelemeye başladı, adımları birbirini takip eden ritimler gibiydi, sürekli tekrar ediyordu.
Mors kodu. Tabii ya. Okul yıllarında her türlü muzipliği yaparken anlaşılmadan haberleşme yolları.
Tak tak.
Bu M harfi olmalıydı.
Tik tak. Tik tik tik. Tik tik tak. Tak tak.
Masum mu demişti?
Tak tak tak. Tik tak tik tik….
Masum olduğunu biliyorum. Seni kurtaracağım.
Sirius'un yüzü şaşkınlıktan bembeyaz oldu. Doğru mu anlamıştı? Keşke Remus'la konuşabilseydi, tam olarak çözebilseydi…
Tik tik. Tik tak tik tik. Tak tik tak tak.
i. l. y.
Seni seviyorum? Bu doğru olabilir miydi? Sirius delirip halisünasyon mu görmeye başlamıştı? Yoksa gerçekten Remus bunları söylüyor muydu?
Her şekilde Remus'a uzun süredir yazmayı düşündüğü o mektuba artık başlayacaktı.
