''Yapma.'' dedi genç kız, ağlamaktan kısılmış sesiyle.
Bu kelimeyi kaçıncı kez tekrar ettiğini hatırlamıyordu bile.
Ama vazgeçmedi, adamın aksine hiç bir zaman vazgeçmedi. Ne yaşamaktan ne de adamını yaşatmaktan asla vazgeçmedi. Aynı şuanda da olduğu gibi.
Adamın elindeki o ağır metal parçasına baktı tekrar.
Onun ellerine ait değildi bu uğursuz şey. O eller de o lanet metal parçasını tutmaya uygun değildi.
Adamının ellerinin ait olduğu yer kendi saçlarıydı, kendi yüzüydü.
Bir umut konuştu tekrar genç kız, umut dolu gözleriyle sevdiğine bakarak.
''Yapma herşeyim, yapma bize bunu. Hem.. Hem söz vermiştin sen bana! Vazgeçmek yoktu. Erkek adam sözünü tutar sevgilim. Sen söylemiştin bunu bana, unuttun mu?''
Hafif bir tebessüm etti adam. Bu tebessüm mutluluktan değildi, hayatın omuzlarına yüklediği ağır yükü taşıyamadığı, yorulduğu ve verdiği sözü tutamamanın özrü içindi.
Başını eğip iki yana salladı adam. Gözünden akan yaşlara artık engel olmuyordu.
Biliyordu ki ağlamak insanı en çok rahatlatan şeydi. İnsanın ruhundaki karanlıktan kurtulmasının en güzel yoluydu ağlamak. Erkekler ağlamaz sözüne hep gülerdi.
'Erkekler ağlamaz çünkü gururuna yediremezler bunu. Ama Adam olanlar ağlar. Onlar duygularını, acılarını dışa vurmaktan korkmazlar. Kim bilir belkide sadece o karanlık duyguların içinde kalmasından ve o dipsiz boşluğa daha fazla hapis olmaktan korkuyorlardır. Dediğim gibi Adam olmayan bilemez.'
Hiçbir zaman ağlamaktan korkmamıştı bu yorgun adam. İçindeki karanlığın temizlenmesini beklemişti onca zaman.
Çok ağlamıştı. Çok acı çekmişti. Hep kaybetmişti. Sevdiği herkes teker teker sonsuzluğa karışıyordu. Biliyordu adam. O kimi çok sevse, sevdiğine zarar geliyordu.
Suçlu belli idi ona göre.
'Suçlu benim.' derdi adam hep kendi içinde.
Yine oluyordu işte. İkinci Meleği de yavaş yavaş kayıyordu gökyüzüne doğru.
''Haksızlık! Sen benim meleğimsin! Sen gökyüzünden karanlığıma kayan yıldızsın. Sen bana inanmadığım o Tanrı' yı dahi inandıransın! Sen bana Tanrı' nın yanından gönderdiği özenle, tutkuyla, sevgiyle hazırladığı meleğimsin! Seni benden almaya hakkı yok! Sende beni bırakıp gidemezsin, ama biliyorum. Gideceksin.. Gitmek istemediğini de biliyorum. Buna ikimizinde engel olamayacağını bildiğim gibi.. Ama istemiyorum. Gitmeni istemiyorum.. Madem sende gideceksin, hani o siktiğimin doktorları diyor ya bunu! Ben senden önce gideyim be minik kadınım..''
Çaresizlikle yere çöktü. Yapamayacağını biliyordu en başından beri. Yapamazdı. Bırakamazdı Meleğini.
Birden boynuna dolanan sıska kollarla dengesini kaybedip geriye doğru oturdu adam.
Kafasını eğip küçük kadınına baktı. Genç kız yanağını adamın sıcak göğsüne dayamış, kendi gibi minik öpücükler bırakıyordu canından çok sevdiğine.
Ufak bedeni kendine doğru çekip sımsıkı sarıldı adam. Genç kız, daha da sıkı sarıldı adamının boynuna.
Adam biliyordu bu hareketin anlamını..
'Sen gidiyorsan bende gelirim. Sen kalıyorsan bende kalırım.'
WRİTER: DARK..
05.04.2015
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN MELEĞİ - ONE SHOT
Short StoryKendi karanlığında boğulan bir Adam. Adam' ın karanlığına ışık tutmaktan asla vazgeçmeyen bir Melek. KARANLIĞIN MELEĞİ..