Jungkook'la nasıl uyuya kaldığımıza dair bir fikrim yoktu ancak kapının çalınmasıyla uyandığımızda saat sabahın 11'iydi.
Onun arkasından kapıdaki kişiye baktım. Akşam Jungkook'u yanına çağıran kızdı bu ve elinde bir puset vardı. Puseti Jungkook'un eline tutuşturdu ve arkasını dönüp gitti. Jungkook bir şey söylemeden kapıyı kapattı. Bana döndüğünde gözlerinde panik gördüğümü düşündüm.
Başımı eğip elindeki pusetin içinde yatan küçük bebeğe baktım. Bembeyaz bir battaniyeye sarılmıştı ve uyuyordu. Jungkook'un diğer elinde de bir çanta vardı. Aklımdan binbir türlü şey geçiyordu ama bir şey söylemedim. Sadece o koltuklara doğru yürürken peşinden gittim. Puseti koltuğun üzerine bırakıp bakışlarını karşıdaki televizyona dikti. Televizyon açık bile değildi, ne olduğunu sormamak için kendimi zor tutuyordum.
Birkaç dakika öylece oturduk. Acaba gitsem daha mı iyi olurdu? Bebeğin ağlamaya başlamasıyla yerimden sıçradım. Jungkook başını çevirip bebeğe baktı ve sonra ellerini yüzüne kapattı. Hiç iyi görünmüyordu.
"Jungkook..." diye mırıldandım ne diyeceğimi bilemeyerek. Bebeğin ağlamalarının şiddeti her geçen saniye artıyordu ve çocuğun yüzü kızarıyordu. "Jungkook?"
Başını iki yana sallayarak ayağa kalktı ve banyoya koştu. Kapının çarpma sesiyle tekrar yerimden sıçradım. Bebeğin ağlamaları duracak gibi değildi. Yerimden kalkıp pusete eğildim ve kollarımı vücudunun altından geçirerek onu kucağıma aldım. "Acıktın mı sen hı?" onu kucağımda hafif sallarken bile ağlaması devam ediyordu. Bebekle gelen çantaya elimi atıp karıştırdım ve içinde bir toz mama bulunca kutuyu alıp mutfağa geçtim. Biberon da vardı. Kutunun üstünde yazanları okumak biraz zordu çünkü koreceydi ancak başarılı olmuştum. Talimatlardaki gibi mamayı hazırladım.
Mamanun ısısını bileğimin içinde kontrol ettim ve ılık olduğuna kanaat getirince bebeğin ağzına yaklaştırdım. Sanki günlerdir aç kalmış gibi biberona saldırması beni gülümsetmişti. Bebeklerle oynamayı severdim.
Bebeğin biberonu emen ağzı o kadar tatlı görünüyordu ki onu yemek istiyordum resmen. Çocuk çekik gözlüydü, kahverengi saçları başının üzerinde birkaç tutam yer etmişti. Dudakları ise küçük ve sevimliydi.
"Onu susturdun mu?" mutfağa kan çanağı olmuş gözlerle giren Jungkook'a baktım.
"Acıkmış sanırım." dedim bebek mamayı içmeye devam ederken. "Çantasından bu mama çıktı ben de üzerindeki talimatlara göre hazırladım." kutuyu gösterdim.
"Ah sustuğu için çok mutluyum." sandalyeye oturup başını ellerine dayadı. "Ne yapacağımı bilmiyorum."
"Jungkook," gidip yanına oturdum ve bebeği kucağıma iyice yerleştirdim. "Neler olduğunu anlatmak ister misin?"
İç çekti. "Bir yıl kadar önce bir kızla beraber olmuştum. Bana hamile olduğunu söylediğinde ona aldıralım dedim. Kabul etti ve kendisinin halledeceğini söyledi. Ancak aldırmamış." başını iki yana sallayıp saçlarını çekiştirdi. "Bana bunu yaptığına inanamıyorum. Kız bir iki ay önce doğurmuş sanırım, ancak bir şeyler ters gitmiş ve hastanede kalmışlar. Bir hafta önce kız ölmüş. Arkadaşı dün akşam söyledi bana. Ne yapacağımı şaşırdım. Şimdi de bebeği getirip bıraktı işte."
"Annesi ölmüş mü?" kucağımdaki bebeğe baktım. Annesiz olmanın nasıl bir şey olacağını tahmin etmek bile istemiyordum.
"Gerçekten ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Delireceğim."
Ona tavsiye vermem mümkün değildi. Ne kadar zor bir durumda olduğunu anlayamazdım bu yüzden sadece sustum ve şişenin dibini gören bebeği izledim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BIAS MI BİR GECE Mİ?
FanfictionBu hikaye profilimdeki Erkek Oyunu Maknae Line hikayesinin devamı niteliğindedir ancak ayrı da okunabilir. Yine de ayrıntılar için oradan buraya geçmenizi öneririm. Deniz Bts hayranlığı ve izlediği dramalar sayesinde Kore'de yaşamayı tecrübe etmek i...