BURÇAK HANIM
İstanbul'da karlı bir gün. Göz gözü görmüyor. İnsanlar ortalıkta koşturuyor. İşe yetişmeye çalışanlardan tut, okul servisi bekleyenler, bankta oturup kitap okuyanlar -bu soğukta-. Rüzgar, karı hızlandırdıkça hızlandırıyor. Ben arabanın içinde bile donuyorum. Hava daha aydınlanmamış bile. Sokak lambalarının bazıları yanıyor. Aynamdan kendime baktım. Gözlerim iyice çökmüş. Pelin'i ve Berke'yi düşündüm. Ve kocam Yağız'ı. Birden rengim soldu. Gözlerim doldu. Kendime lanet okumaya başladım. Bir elimle direksiyona vuruyor, bir elimle de dizlerime vurmaya başladım. Yoldan geçenler bana garip garip bakıyordu. Arabanın içinde çığlık atmaya başladım. ''Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun!'' Aynaya yeniden garip garip baktım. Gözyaşlarım çeneme doğru süzülüyordu. Elimin tersi ile gözyaşlarımı siliyordum ama nafile. Daha çok akmaya başladılar gözlerimden. Bir de baktım hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sakinleşmek istedim. Bir dakika durdum, sustum. İki dakika geçti, sustum. Derin derin nefes almaya başladım. O sırada kafamı arkama yasladım, derin bir iç çektim. ''Ona kadar say.''
1... Herşey yoluna girecek. 2... Ben iyi olacağım. 3... Pelin ve Berke'yi düşün. 4... Senin bir ailen var, hiç gitmeyecekler.. 5... Yağız.. 6... Güçlü kal.. 7... Ağlamayı kes. 8... Gülümsemeyi dene. 9... Sen iyi olacaksın. 10... Hayatta kal.
Gözlerimi açtım. Bir iki saniye geçmeden telefonum çalmaya başladım. Çantamdan çıkardım ve arayanı gördüğümde yine bembeyaz kesildim. ''Yağız arıyor.'' Terledim ve yutkundum. Sonra yavaşça telefonu açtım.
''Efendim?'' sesim titremişti, ağladığımı fark etse bile umrunda mıydı sanki? O beni günlerdir umursamayı denemiyor bile.
''Burçak, seninle bir şey konuşmamız gerek. Bugün saat 17:00'de Tozpembe Hayaller Kafesinde buluşalım.''
''Ta- tamam.'' Boşanmak isteyecek...
''Görüşürüz.'' Telefonu yüzüne kapadım. O kadınla, Yağız'ı bir arada düşününce daha çok ağlamaya başladım. ''Keşke seni tanımamış olsaydım Yağız.'' Arabayı çalıştırdım ve iş yerine doğru sürmeye başladım. Allah'ım bana yardım et. Bana yardım et, lütfen. Bu sefer Yağız'a değil, kendime lanet okumaya başladım. ''Nefret ediyorum kendimden,nefret.'' Evet, kendimden gerçekten nefret ediyorum, tüm bunlara sebep olduğum için. İş yerine kısa sürede vardım. Kapıdan girdim ve odama geçtim. O sırada içeri Çisem girdi.
''Günaydın!'' Benim neşeli arkadaşım, canım arkadaşım.
''Günaydın.'' Bir insan bu kadar mı ruhsuz olur sorusunun cevabıydım bugün.
''Ne oldu bir sorun mu var?'' Nasıl farketti bak hemen.
''Sana kafeteryada anlatacağım.''
''İnşallah kötü bir şey yoktur canım.''
''Kötü.'' Yutkununca gözlerimden yaşlar geldi.
''Allah'ım sen iyi görünmüyorsun, hadi gel birer sıcak çikolata içelim''
Kafeteryaya inerken kolunu omzuma attı ve eliyle kolumu ovuşturdu Çisem. Onunlayken kendimi iyi hissediyordum. ''Başka kimsem yoktu.'' Masaya oturduk ve sıcak çikolatalarımızı söyledik. Nazan Abla içeceklerimizi kısa sürede getirdi. Ve sonra bir sessizlik çöktü ikimizin arasına. Ben Çisem'e bakıyorum, Çisem bana bakıyor. Bu anlamsız bakışlar en az iki dakika falan sürmüştür sanırım. Ama en sonunda Çisem dayanamadı ve konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlusu Sensin.
Teen FictionBurçak Hanım, Pelin ve Berke git gide küçük bir aile olmuşlardır. Yağız Bey ile Burçak Hanım boşanacaklarını çok fazla gizli tutamazlar. Pelin bu dönemde hem aşk, hem de bir çok stresle karşı karşıya gelir. Bunların üstesinden gelmeye çalışır. Burça...