Bölüm 3: Aforizmalar.

167 43 42
                                    

İyi okumalar.

-Çünkü insanları tanıyamadım, hiç merak etmedim ve gerek de duymadım. Şimdi ise, kendimi de tanımadığım gerçeği ile yüzleşmek zorundayım.

Oturduğum yerde sadece birkaç saat önce olanları düşünüyordum. Bir taraftan resmimi bitirişim, diğer taraftan da bir arkadaş edinmiş olmamın verdiği tuhaf hissiyat ile dudaklarım geriliyordu. Öyle ki ben henüz fırçalarımı tarayamamışken doğan güneş bile moralimi bozamazdı.

Bugün umutlu bir adamdım.

Şehir merkezine doğru gidip kahvaltı yapmak için ilk kez kahveden başka bir şeyler aldım. Ellerimde yiyecek paketleri ile resim galerisine girdiğimde ve resmimi teslim ettiğimde, Bayan Calanthe bana imalı bir şekilde gülümsediğinde, istifimi bozmadan gülümsemesine karşılık verdim. Daireme geri dönüp kapıyı açtığımda, ne kadar dağınık biri olduğumu fark edip kendimi azarladım. Aldıklarımı mutfak masasına koyup bir, en fazla iki saatte karamsarlık çektiğim günlerin verdiği dağınıklığı toparladım.

Yapmaktan hoşlanmadığım temizlik bittiğinde, ben hâlâ güne umutla bakıyordum.

Kahvaltımı bitirip tabakların yarattığı dağınıklığı da toparladım. Parka gittiğimde giyeceğim kıyafetlerimi dolaptan çıkardım ve görebildiğim tüm kırışmış yerlerini düzeltip koku sürdüm.

Banyoya girip aynadan saçlarıma baktığımda ise , gördüğüm tam bir faciaydı. Koşarak dairemin tek odasından tarak aldım. Kuş yuvasına dönmüş saçlarımı taramaya çalıştım fakat ben taradıkça saçlarım hem kabarıyor hem de dökülüyordu. Sonunda saçlarımı yola yola bir biçime soktuğumda, sabahtan bu yana defalarca kez sunduğum gülümsememi tekrarladım.

Gülümseyerek aynaya bakarken, gülümserken nasıl göründüğümü merak edip kendimi şekilden şekle soktum. Bu sefer durumun komikliğine kahkaha atmaya başladım. Sanırım deliriyorum, dedim.

Heyecandan delirebiliyormuş insan, ne garip.

Kendime çeki düzen vermem bittiğinde ütülediğim kıyafetlerimi giydim. Ütülerinin bozulmadığından emin olmak için hiçbir yere oturmuyordum. Birkaç dakikada bir banyoya koşuyor, aynaya bakıyor ve tekrarlıyordum.

Alışılmadık bir duygu sarmıştı benliğimi o gün, belki de genç hissediyordum. Hiç böyle acemi hissetmemiştim duygulara karşı, parkta tanıştığı arkadaşıyla oynamaya gidecek olan bir çocuk gibi olduğumu fark ettim. Oysaki hiç genç hissettiğimi hatırlamıyordum daha önce, zaten ebeveynlerim de küçük bir çocuktan fazlası değilken bile çok olgun olduğumu söylerlerdi hep.

Bir taş kadar soğuk, bir taş misali solgun ve bir taş kadar durağan; belki hareketsizce saatlerini geçirmekten sıkılmayacak biri. Nedeni bilinmez.

Peki şu an beni sarıp sarmalayan bu his neydi? Yaşamın kendisi miydi bu, şimdiye kadar seyirci olmakla yetinmiş beni heyecanlı hale getiren? Gülüp eğlenmek, biraz da kafa dağıtmak için söylemeyi alışkanlık haline getirdiğim aforizmalarımla kafayı mı bozuyordum?

Mümkünatı yoktu böyle bir durumun. O an kimse benden daha berrak bir zihne sahip olamazdı, bunun farkındaydım ve biliyordum ki; kaçındığım gerçek her ne ise burnumun dibinde duruyor, kabullenişimi izlemeyi iple çekiyordu.

Sadece bir gün evvel yağmur sularının ıslattığı bir bankta sırılsıklam otururken, ağlayamayacak kadar aciz oluşuna kahroluyordun Vivian.

Ve o naçizane sual geliyordu arkasından bayrak sallarcasına.

Ne değişti?

Tanrı şahidim, en ufak fikrim yoktu bu konuda. Beni ben yapan, zihnimi diğer herkesten farklılaştıran, diğer insanların zihnini de benden ayıran neydi? Kaybolduğum düşüncelerim, kişiliğim, dakikalar boyu kendimi seyrettiğim ayna karşısında silikleşti hayalimde. Belki de sadece ıslanıp durduğum o sonsuz yağmurda şemsiye tutacak birini bulmuştum kendime. Güvenmeli miyim, bu kadar hızlı olması doğru mu? Bunca sene ardından hayal ettiğim dost, bir çocuk muydu? Peki kimdi bu çocuk? Ona çok çabuk mu bel bağlıyordum, aptallaşıyor muydum? Yalnızlık hissiyatı kafama vurmuştu ve yanımda olduğunu gördüğüm ilk kişiye bu denli sığınmak isteği, bütün bunlar gerçek miydi? Deliriyor muydum, değişiyor muydum?

Son iki sorunun cevabı beni ölesiye korkutuyordu ve ben zihnimin dip köşelerinde cirit atmaya bayılmazdım. Kendi kendime konuyu değiştirmeye çalıştım, manasız bir çabaydı. Ne kadar uzun süre işe yararsa yarasın beni tekrar aynı yola çıkaracak, belki de asla cevabını alamayacağım sorulardı bunlar.

Lanet okudum, tam olarak neye okuduğumu bilmeden.

Aklımın bir köşesinde, bu soruların cevaplarını asla alamayacağımı düşünürken durdum. Zihnim sadece soruyu sorardı, öyleyse sorularımı kim cevaplardı?

Belki Valera cevapları verir bana, diye fısıldadım boşluğa doğru.

Bir taraftan gerçek, diğer taraftan da yalan geliyordu hisler bana.

Bunca zamanın ardından güvenmek mi istiyorum, yoksa güvenmek zorunda mı hissediyorum, diye düşündüm. Kaşlarım çatıldı, acı acı gülümsedim. Sorularım arasından en korkuncu buydu.

Aynaya son bir bakış atıp üzerimi düzelttim. Ellerimle saçlarımı yokladım, düşüncelerin başımdaki ağırlığını taşımak artık beni yormaya başlamıştı.

Tekrar sonsuz bir döngüye çekilmeden önce saatime baktım. Hâlâ zamanım vardı fakat ben erken gitmek istiyordum. Sonunda paltomu üzerime alıp dışarı çıktığımda, soğuk havanın çarpıcı etkisi ile biraz olsun kendime gelebilmiştim.

Hızlı adımlar ile parka giderken sürekli cep saatimi kontrol ediyordum. Geç kalmayacağımdan emin olmalıydım o an, sadece bunu umursuyordum. Galerinin önündeyken bir an aklımdan Bayan Calanthe'ye selam vermek gelse de, gerçekten harcayabilecek bir saniyem bile olmadığı düşüncesindeydim. Gece boyu çizim yaparken parka gidebileceğim en kısa yolu düşünmüş ve zor da olsa bulmuştum. Köşeyi döndüğümde az bir yolum kalacaktı fakat bir şey oldu.

Bir çarpışma.

Tam köşeyi döndüğümde çarptığım beden ile geriye sendeledim. Sendeleyişim ile çarpıştığım yabancı panikleyip nazikçe omzumdan tutmuş ve düşmemi engellemişse de giysilerimin kırış kırış olduğuna emindim.

Ve bu moral bozucuydu.

Yabancının yüzüne bakmadan birkaç küçük minnet ifadesi sıraladım ve karşılığında aldığım mırıldanmayla kendisinin kim olduğuna bakmaya yeltensem bile aklıma geç kalmış olabileceğim geldi. Sonradan merakta kalacağımı bilsem de umursamadan yoluma devam ettim.

Bölüm sonu.

Ben Kahlúa, yazarınız.

SilvaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin