19 EYLÜL
"Nasıl oldu bilmiyorum," dedim önümdeki sırada oturan insan irisi varlığa bakarken neredeyse bağırarak. Tepkilerimi kontrol edebilecek sakinlikte ne yazık ki değildim. "Nakil olmam gerekiyordu. Herhalde bir yanlışlık oldu ya da sistemde bir hata." Son zamanlarda favori aktivitem olan kafamı sıraya vurarak var olan beyin hücrelerimi de öldürme isteğine iradeyle karşı koydum.
"Başka bir okula nakil yaptıramıyor muyum cidden?" dedim hocaya yavru köpek gözleriyle acınası bir halde bakarak. Bir anda sınıftaki, bana bakarken haddinden fazla neşeli ve heyecanlı görünen otuz erkekten "Hayır!" ve "Gitme!" nidaları yükseldi. Hazırlıkla beraber yaklaşık dört senedir onlarla olan fizik öğretmeni sınıfa bağırdıktan sonra elini sertçe sıraya vurarak herkesi susturdu.
"Nakiller kapandı," dedi içten bir şekilde sesi üzgün çıkan hoca. "Ne yapabileceğimize bir bakarız ama sanırım bu sene böyle idare etmen gerekiyor."
'Bir de yatılı okul,' dedi midemdeki minik Devrim tatsız bir sesle.
İçimdeki isteğe daha fazla karşı koyamayıp kafamı sıraya bırakırken, öğretmenin güçlü sesini duydum. "Yanlış davranan birisini görürsem, yemin ediyorum size okuldan ben attırırım! Bir kadına gerektiği gibi nazik davranacaksınız." Sonra sınıftan yükselen mırıltılara karşın masaya elini sertçe vurup fizik dersine direkt dalış yaptı.
Aşırı derecede canım sıkılmıştı. Gözyaşlarımla savaşıyor, içeride biriken tuzlu suyu göz pınarlarımdan sızdırmamak için kendimi zor tutuyordum. Kırk beş dakikalık ders boyunca, her kafamı kaldırışımda mutlaka arkasını dönmüş bana bakan birisiyle göz göze geliyordum, özellikle de şu sürekli mırıldanan gözlüklü ikizlerle. Şu ana kadar bana bakarken yakalamadığım dört insan: sağ önümde oturan adının Selim olduğunu duyduğum çocuk; sol pencere kenarında sadece siyah, uzun ve dağınık saçlarını gördüğüm çocuk; hoca; bir de hemen önümde oturan ve sağ olsun devasa cüssesiyle milletin radarına yakalanmamı büyük ölçüde engelleyen, okula girdiğim ilk andan beri dramıma şahit olan zebella oğlandı.
Onların bakışları altında ezilip büzülür, 1,75 boyumla olduğu kadar ufalıp yok olmaya çalışırken, ömrümün en uzun kırk beş dakikasını yaşamıştım. Teneffüs zili kuvvetle çaldığında ve bana güven veren idealist, üstelik muhtemelen feminist öğretmen sınıftan çıktığında her şey daha da kötüleşmişti.
En arkadaki sıramda oturmuş, yokmuşum gibi davranmaya çalışıyordum. Bir an için gerçekten saydam olmayı başardığımı düşünmüştüm ama görünüşe göre koca okuldaki tek ama tek kızın sınıflarında olması ile kıvanç duyan erkekler saydamın bile ötesini görebiliyordu. Çok geçmeden, dört taraftan sandalyeler büyük sınıfta, en arkadaki turuncu sandalyesinde büzüşmüş benim etrafıma çekilmişti.
Sandalyesinde ters oturmuş, sık sık spor yapıyora benzeyen kaslı, aşırı bakımlı, saçlarını belli ki büyük bir uğraşla havalandırmış çocuk, yılışık yılışık sırıtıp suratımdan büyük olan elini uzattı. "N'aber?" diye sordu ve ben elini sıkarken ilgiyle eline bakarak, "Ben Esen. Umarım çabuk alışırsın," deyip tatlı tatlı gülümsedi.
"İsmim Aydın Zeki," dedi gözlüklü, ergenlikten çıkamamış gibi görünen aşırı sivilceli ikizlerden birisi heyecanlı heyecanlı karşımda dururken. Adının Aydın olduğunu söyleyen ikiz, suratı kendisinin tamamıyla aynısı olan ikizini gösterdi. "Bu da kardeşim, geri zekâlı."
Şu an için ismi geri zekâlı olan ikiz Aydın'ı ittirerek bağırırken, elimde olmadan gerginliğime rağmen gülmüştüm. Sonra geri zekâlı, kardeşini def ederek karşımda hevesle gülümsedi. "Ben Ayhan, geri zekâlı değil," dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek Kız
Roman pour AdolescentsDevrim Altun. Bu benim. Devrim ismini hakkıyla taşıyorum çünkü 'devrim' sayılabilecek işlere imza attığım söylenebilir. Mesela, yatılı bir erkek kolejindeki tek kızım. Mesela oda arkadaşım bir erkek, en değişiğinden, yakışıklısından, üstelik yavaş y...