PARANOYAK

432 26 8
                                    

Gökkuşağının sonsuz renklerinden lacivert olmaya geliyorum. Aldığım her nefeste can vermeye , gözyaşlarını kanımla silmeye geliyorum. Sessizliğin sesinde sağır olmaya, seninle birlikte sen gibi hissetmeye geliyorum.

Ben her kar tanesini bir meleğin taşıdığını öğrendiğimden beri gökyüzünün yaşlarının kar olmasını bekliyorum.
Küçükken araba camlarındaki yağmur damlalarını yarıştırdığımız gibi seninle yarışmaya, hep gülen yüzünü dünyanın en güzel gülüşünü kimseyle paylaşmamaya geliyorum.

Kelimelerin kifayesiz kaldığı zamanlarda sana destanlar yazmaya, cennet çiçeğinin kokusunu boynunda hissetmeye, içindeki umutsuzluğu söndürmeye, kırık kalbini sağlamların yanından ayırıp kendiminkine eklemeye çalışıyorum.

Sen hatırlamazsın, küçükken annemle yüksek bir tepenin oraya gitmiştik. Sen uçurumun kenarındaki elma ağacından elma almak istediğini söylemiştin. Benim umrumda bile olmamıştı. Bir boşluk yakalayıp kendini ağaca atmıştın. Düşmek üzereyken seni annem yakalamıştı. Ben ilk seninle vicdanıma yenik düşmüştüm ve ilk kez senin için ölmüştüm.
Mutlu olduğun her an içimde kuşların uçmasına neden olurdu. Üzgün olduğunda da o kuşların hepsi intihar ederdi.
Senin bir sürü arkadaşın yani kocaman bir çevren vardı. Kardeşim dediğin insanlar vardı. Benimse tek arkadaşım kulaklıklarımdı , içimdi.Bir keresinde yine arkadaşlarınla yolda yürüyordun. İtiraf edeyim arkanızda bir yerlerde sizi izliyordum. Konuşmaları duymasamda öndeki adamın saçlarını işaret edip bir iddiaya girmiştiniz. Sen adamın arkasına doğru yaklaştın. Bu ana kadar hiçbir şey anlamamıştım. Adamın saçlarını tutup çektin. Bir haykırış koptu ve arkadaşların yüksek sesle gülmeye başladı. Gözlerin büyüdü ve yüzün kıpkırmızı oldu. Zaten hep böyle şeyler yaptığında suratın kızarırdı. Adamdan özür diledin ve koşarak yanımdan geçin. Sinirden beni fark etmemiştin bile. Gidip arkadaşın Emir'i sıkıştırdım ve ne olduğunu sordum. Seni şapşal. Arkadaşlarının sözüne inanıp adamın kafasındakini peruk sanmışsın. Zaten deli olduğunu orada anlamıştım ve göz yaşlarına ben şahitlik etmiştim.

Sen fazla sulu gözdün bense hiç ağlamaz, gülmezdim. Benden korktuğunu her gözlerimin içine baktığında hissederdim.
Hiç konuşmazdık. Sustuğumuz her an cehennemin ağlamaklı sesi bedenimi ele geçirirdi. Sırf senden uzak durmak için hep kulaklığımı takardım. İç sesimi dinlerdim. Olduğun yerde olmamaya çalışırdım. Benim hakkımda hiç bilgin olmadığı için hep meraklı suratını görürdüm karşımda. Hep bu yabancı çocuk kim? diye bakardın.

Ama sorun şu ki ben ruh hastasının tekiyim. Ölüm gözlerimde gizli. Bana n'olur yaklaşma sevimsizim. Akıllılık et ve sakın yaklaşma. Senden uzak duruyorum çünkü sana zarar vermekten korkuyorum. Sırf senin gibi beni de o beyaz mezarlığa tıkmasınlar diye hırkamı ellerime kadar çekerek kolumdaki kanlı çizgileri saklıyorum.

Ciğerlerim yalanlarla o kadar doldu ki nefes alamıyorum. Kocaman bir okyanusta boğuluyorum. Her geçen gün dibe batıyorum. Bazen bir ip görüyorum ve kahkaha sesleri yükseliyor kulaklarımda; Senin sesin. KURTULUŞ yazıyor beynimde büyük kırmızı harflerle. Tek fark, kırmızı, kan kırmızısı. İpi tutunca seni suya düşüreceğimi biliyorum. Bu yüzden yardım elini asla tutmayacağım.

Çünkü sana tutunmak demek seni bana benzetmek demek. Eğer bana benzersen bir kelebeğin yaşam süresi gibi kısa sürer ömrün. Senin ömrün, benim ömrüm.
O salak adam sana her el kaldırdığında intikam için yemin ettim. Seni umursamadığımı düşünürdün hep. Oysa tüm fırtınaları susturmak için şimşekler çakardı içimde. Nasıl hissettiğinin farkındaydım ama yerden yükselip güçlenmen lazımdı. Evet seni yalnız bıraktım. Karanlığın her tonuna dokun onu tanı diye.
Şimdi benden uzakta başka biryerlerdesin. Ne kadar iyisin onu bile bilmiyorum. Yanına gelemiyorum. Büyük ihtimmalle bana kızgınsın. Tahmin edebiliyorum. Ama yok olduğun her saniye seni baştan yaratmak ne demek bilmiyorsun.

Gecenin soğukluğunda birden telefon çaldı. Numaraya baktım ve senin kaldığın rehabilitasyon merkezinin numarası olduğunu gördüm. Birden içime çok büyük bir karanlık çöktü. Vücudum ısındı. Telefonu açtım ve adamı dinlemeye başladım. Tedavin bitmiş, iyileşmiştin. Her ne kadar bundan emin olamasamda adamın söyledikleri içime kazınmıştı. ''Kardeşiniz çok ağır bir dönem geçirdi. İlaçlar aldı. Bileklerini kesti ve etrafı da kendi içini de kana buladı. Ama artık gücünü toparladığını ve kendi hayatına geri dönebileceğini düşünüyoruz. Bu yüzden on gün sonra yani tam üçüncü yılında onu almaya buraya gelebilirsiniz. İyileşme süreci hiç bitmeyen bir süreçtir. Ara ara sinir krizleri yaşayabilir yada kendini öldürmeye çalışabilir. Bu onun bilinci dışında yaptığı bir şey. Daima onun yanında olun. Hastalık süresince onu hiç ziyaret etmemiş olmanız kendisini daha da yalnız hissetmesine neden olmuş. Öyle ki birkaç gece isminizi sayıklayarak ve ağlayarak uykuya daldığına şahit oldum. Özür dileyerek bu kötü tutumunuzu bırakmanızı istemek durumundayım. Sağlıkla kalın.''

Gerçekten kendini yalnız mı hissetmiştin? Adımı sayıklayarak mı uyumuştun? O gece tüm bunları düşündüm ve kendimi gerçekten kötü hissettim. Ama sorulması gereken daha önemli sorular vardı.

Gerçekten abin miydim? Abin olduğum için mi ismimle uyumayı seçtin?Şimdi seni kurtarmak için elimden geleni yapacağım, seni oradan çıkartacağım. Tüm gülüşlerinle beni aydınlat diye lacivert olacağım.

DORUK GÖKTAN

PARANOYAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin