GİRİŞ

198 20 28
                                    


Zaman.. Her şeye alışmamızı sağlayan, tüm dertlerin ilacı olarak sayılıyordu değil mi? Peki neden böyle hissediyorum? Ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyorum, hatırlamak mı istemiyorum yoksa kaçıyor muyum tartışılır.
Tam anlamıyla var olmaması gereken anılar... Nasıl silerim bu anıları? Silemem. Zamana bırakırdım önceden, hislerimin ve anılarımın köreleceğini düşünürdüm. Bir ara başardığımı sandım ki bu bence gerçekten komik. Zamanın tüm dertlerin ilacı olduğu olayını yanlış anlamışım, bu yanlış anlaşılmayı sonradan farkettim. İlaçlar hiçbir zaman kalıcı çözüm olmaz, sadece kısa süreli çözümdür. Kalıcı çözüm arıyorsak daha kalıcı işlemlere ihtiyaç vardır, peki bu kalıcı işlem ne? Var mı içimdeki bu derin hüznü ve pişmanlığı giderebilecek bir güç?

Düşünüyorum..

Kim deva olur dertlerimize, en zor anlarımızda kim koşulsuz şartsız yanımızda durur? Uykusuz geçen gecelerimde kafamdaki düşünceler hüzne boğuyor beni, hüzün göz yaşına dönüşüp yastığımı yıkıyor.

Ne hissediyorum şu an?.. Yatağımda sırt üstü dönerken yukarı bakarak göz yaşlarımın geriye gitmesini sağlamaya çalışıyorum, ağlamaya hakkım yok. Kendimi suçlamalar... Bunu yapmam doğrumu bilmiyorum. Daima kendimi düşünmem gerektiğine kendimi programlamışken ki çevremde bulunan insanlarada bunu çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğimi gösterirken içten içe bunun bir yalandan ibaret olduğunu biliyorum. Kendine bile yalan söyleyen birinden dürüstlük bekleyemezsiniz. Yalanlarım, yalanlarımız. Beni bu duruma getiren, böyle bir insan olmamı sebep olan yalanlarımız.

Nasıl bir insanım ki bu durumdayım? Nasıl geldim bu noktaya? Arada bir zihnimi yoklayan  bu düşünceler daha da ağırlaşmış bir durumda. Bu gece ve şu an yalnızlığımı bir nebze dindiren tek şey tavanımdaki dolunay resmi. Resme odaklanmışken düşünüyorum; O çok güzeldi, çok özeldi. Siması zihnimin kuytu köşelerinde saklanmışken bile güzelliğinden eminim. Başka türlüsü mümkün gelmiyor. Nasıl anlatsam bilmiyorum sanki tüm evrenin var olma sebebi o ve bu bir sır. Yaratıcı evreni onun var olması için yaratmış ve onu herkesten saklamış, ta ki onun hüzünlü anlarına üzülüp yanında olan birini bulmak için bu sırrını benimle paylaşmaya karar verene kadar... Bu ben ve Tanrı arasındaki bir sır. Bunu biliyorum çünkü başka türlü açıklanamaz. Bunu biliyorum çünkü normal bir insan başka bir insanın ruhunu parçalayamaz. Ruhumun parçaları farklı şekillerde olmasına rağmen tek ortak yanları içlerinde bir yerde onu barındırıyor olmaları.

Tanrım, bu sırrı benimle paylaşma sebebin neydi? Neydi beni bu duruma getirmendeki sebep? Sırrını benimle paylaştın lakin anlam veremiyorum bu paylaşımın bir ödül müydü yoksa ceza mıydı? Hangisi olduğunu bilmem gerek ama bilmiyorum. Tahmin bile yürütemiyorum çünkü beni ödüllendireceğin bir şey yapmamışken ceza vermeni gerektirecek bir şeyde yapmadığıma inanıyorum, en azından bu sırrını benimle paylaştığın zaman diliminde anlam yükleyeceğim bir şey göremiyorum. Beni duyuyor musun? Yalvarıyorum bana bir yol göster. Ayrılmış ruhumun parçalarının birbirlerini yok etmesine izin verme. Her düşüncemde bir eksiklik hissediyorum, yalvarırım buna bir son ver. Her düşüncede gerçekten düşündüğüm şey bu mu diye sorgulamak istemiyorum. Bu ricamda bile şüphe duyuyorum, gerçekten düşündüğüm şey bu mu yoksa düşünmem gereken şey olduğu için mi bunu düşünüyorum? Vicdanım ve zihnim çatışma halinde. Ruhum benimle alay ediyor gibi.

Beni ben yapan asıl şey neydi? Olduğum kişiliğe bürünmemi sağlayan olaylar zihnimde birbiri ardına sıralanırken bunların fazlalığı keskin bir baş ağrısını beraberinde getiriyor. Sanırım ilaç almalıyım. Diğeri "Hiçbir şey asla tek bir nedene bağlı değildir bu benim daimi savunduğum düşünce" diye fısıldayıp gülerken gözlerimi dolunaydan çekip doğruluyorum, çıplak ayaklarımı yatağımdan aşağı indirip halının dokusuyla bir araya getirince uyuştuklarının farkına varıyorum ama kendilerine gelmelerini beklemeden kalkıp karşımdaki masanın üzerindeki sürahiden bardağıma su doldurmaya gidiyorum. Belki de verdikleri acıyı hissetmek istiyorum. Bu sırada arkamdan gelen kahkahayı duymazdan gelmeye çalışırken onun pes etmeyip, "Hadi ama..." diye fısıldaması ve sesindeki o sinir bozucu ton dişlerimi sıkmamı sağlıyor. Burun kemerimi sıktıktan sonra daha fazla duymak istemeyerek ilaçlara uzanıyorum, ilaçlar bir bardak su eşliğinde mideme ilerliyor. Çığlık atıyor, tırnaklarıyla yüzünü parçalarken "Cevap ver!" diye bağırıyor. Susmasını istiyorum, titreyen ellerimle kafamı sıkarken sesini kesmesini istiyorum. Tekrar sesini duyuyorum, "Cevap vermelisin" diyor az önce çıldıran o değilmiş gibi sakin bir tonda. Ben cevap vermeden susmayacağını kabulleniyorum ve "Ancak kendini kandıranlar tek bir sebebi sorumlu tutarlar oldukları kişiye dönüşmüş olmaktan." diye fısıldıyorum almak istediği cevabı ona sunmanın verdiği acizlik hissiyle. Kıkırdıyor. Yatağıma uzanınca tavandaki dolunaya takılıyor gözüm. "Şu an olmaz" diyorum, onu görmemek için yan dönüp gözlerimi kapattıktan sonra ilaçların sakinleştirdiği zihnim rahatlamamı sağlarken uykuya geçiyorum.

***

22/02/2024 11:41

Başlama tarihi ve saat belirtirseniz sevinirim.

Bu ilk yazmam, öneri ve eksiklerimi bu yorum altında belirtmenizi rica ediyorum.

KÖRLEME Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin