"Bugün o kadar da iyi bir gün sayılmaz değil mi anne?"
Kapüşonundan ve önüne gelen saçlardan ne kadar görüş alanı kısıtlı olsa da annesinin mezarını uzaktan seçebiliyordu.
Herkes yine onun mezarında toplanmış ağlaşırken genç kız esen soğuk rüzgarlara karşı kollarını ovuşturdu. Daha sonra ellerini cebine koydu ve kapüşonunu iyice önüne çekti.
Gözlerinin önünde iyice düşen akrabalarına ve aile dostlarına arkasını döndü ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.
İletişimleri tek tük telefon konuşmaları ve belki de senelik ziyetetten ibaret olan bütün herkes hatta tanımadıkları bile annesi öldüğü için onu ziyaret etmişlerdi bu yüzden de bir hafta sonra giderler diye düşünmüştü.
Ama onların yarısından fazlası sanki gösteriş olsun diye ağlıyor olduklarını düşündükçe bir hafta bile ona fazla geliyordu.
"Yüzde doksan. En az yüzde doksanı sahte. Üzüntüleri, gülüşleri, anlayışları, sözleri.. Herşeyi sahte bunların!"
Kimsenin onu duymayacağını bilerek rahatlıkla haykırmıştı en sonunda. Bu haykırışı sırf annesini kırmamak için yıllardır içinde tutmasının ve sonunda bırakmanın rahatlığıyla ellerini bacaklarının üstüne koydu ve derin nefesler verdi.
'Burundan al.'
'Ağızdan ver.'
Defalarca tekrarladığı nefes hareketlerinden sonra kendini daha rahat hissediyordu artık. Fakat başını kaldırdığında gördüğü tanıdık simayla istemsiz olarak gerilmişti. O tanıdık sima, normal bir konuşma sesinin duyalabiliceği bir mesafede ona mahcup sayılacak bir şekilde bakıyordu.
"Hala buradasın."
Genç kızsa mesafeye rağmen sinirinden sesini yükseltmeden edememişti:
"Çok önemli vakalarını bekletmeseydin ya! Ben iyiyim böyle."
Son bir haftada onun yanında olmasını umduğu en samimi arkadaşı olarak gördüğü Sherlock Holmes, yeni ismini duyuran Suç Lordu'na kafayı o kadar takmıştı ki onun annesinin cenazesi bile aklından çıkmıştı.
Sherlock, kızın bağırmasına cevaben arayı iyice kapattı ve kızın bileğinden tutarak onu ters yöne sürüklemeye başladı.
"Nereye götürüyorsun beni? Bıraksana!"
..
"Sana ihtiyacım yok Sherly, neden çekip girmiyorsun ki?"
"Bunu bir şişeyi tek başına bitirmişken söyleme Isa. Hem ayrıca bana gidiyoruz seni bu haldeyken yalnız bırakamam."
Sherlock sigarasını küllükte söndürdükten sonra bar taburesinden indi ve kızın da inmesine yardım etti.
"Ama istemiyorum ki. Kimseyi istemiyorum ben."
Kız yarı açık gözlerle, kendisini tabureden indirip sırtına alan arkadaşını umursamadan ağzını yayarak söylenirken bir yandan da yüzünü onun sırtına iyice yapıştırmıştı.
"Ama yine de beni götür buradan. Çok kötü kokuyor."
Son cümlesinden sonra ağzından küçük bir hıçkırık çıktı ve başını iyice Sherlock'un sırtına gömdü. Onun tanıdık sigara kokusunu içine çekerken çoktan bilinci kapanmıştı.
'Annem beni bu halde görse.. Muhtemelen öldürürdü.'
乇几ᗪ•
Günümüze uyarlayacağım falan demiştim de hafif kalmış ;p
Neyse umarım beğenirsiniz herkese iyi geceler!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙄𝙣𝙠𝙝𝙚𝙖𝙧𝙩' 𝘞𝘪𝘭𝘭𝘪𝘢𝘮 𝘑. 𝘔𝘰𝘢𝘳𝘪𝘢𝘳𝘵𝘺
FanfictionWilliam J. Moriarty X O.C. 𝕭𝖎𝖑𝖌𝖎𝖑𝖊𝖓𝖉𝖎𝖗𝖒𝖊: Seride yer olmasa da ilerideki bölümlerde filmlerde yer alan karakterler mevcut olacak. Olaylar ya mangadan referans aldıklarımdan ya da tamamen kendi tasarladığım olay örgülerden mevcut olacak...