İyi okumalar.
-Bilirsin, ben her acıyı aşıp tek bir gözyaşında boğuldum hep.
Parka vardığımda patika yollar beni kendine çekiyordu. Ağaçlardan henüz dökülmeye başlamış yapraklar zemini bir yorgan misali örtüyor, havanın soğukluğuna karşı bir bariyer oluşturuyordu.
Ben ise hiçbir patikaya girmeden girişte öylece volta atıyordum. İçim içime sığmıyordu, sanki yıllardır bunu bekliyormuşum gibi. Saatimi kontrol ettiğimde buluşma saatine daha çok vardı fakat sorun etmiyordum.
Parkın girişinde ileri geri yürürken yağmur sebebiyle oluşmuş su birikintilerine gözüm kayıyordu.
Birkaç dakika geçtiğinde gözüm, Bayan Monique'in elini yakalamış ve hızla parka gelen Valera'yı seçti. Saatime baktığımda ikimizin de buluşma saatinden önce geldiğini görüp gülümsedim.
Bu süreçte aklımdan ise sürekli farklı tarzda düşünceler geçiyordu. Kim bu çocuk? Nasıl olur da benim gibi bir adamla buluşurken bu kadar hevesli görünebilir? Yanındaki kadını bir nevi sürükleyerek parka getirebilir, bu çocuk nasıl olur da benim gibi aciz bir adamın kendisi ile buluşmak için özenle hazırladığı elbiselerini düzelttiği gibi kendi elbiselerini düzeltebilir? Ne cüretle benimle aynı seviyeye düşebilir? Kimsin sen küçüğüm, kimsin?
Attığı her bir adımı izledim. Bilerek su birikintilerinin üzerinden geçmedi; kalın, koyu mavi renkteki ceketi rüzgâr yüzünden açılmasın diye tek eliyle ceketinin eteklerini tutarak yürüdü.
Ve beni gördü. Gözlerimiz birleştiğinde gülümsememi büyütüp ona el salladım.
El sallayışıma karşılık verdi ve kadının eteğini çekiştirip eliyle beni işaret etti. Kadın o an burada olmamı beklemiyormuş gibiydi ama başıyla beni nazikçe selamladı ve Valera'nın elini bırakıp bana doğru koşmasını izledi.
Valera bana koşarken bir taraftan yere bakıyor, su birikintilerine basmamak için uğraşıyor, bir taraftan da kıkırdıyordu.
Buna nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum, hayatımda bundan güzel bir görüntü görmemiştim ki ben.
Bana yaklaştığında diz çökerek kollarımı açtım ve kollarını boynuma sardığı zaman, karşılığında onu havaya kaldırıp etrafımda döndüm.
Yıllardır görüşmemişiz gibi birbirimizi karşılamamız tuhaf değildi bizim için.
Giysilerimiz kırışıklık içinde kaldı ama umursamadık. Dönmeyi bırakıp koltuk altlarından tuttum ve onu daha da yukarıya kaldırdım. Kollarını açtı ve bir baletmişçesine zarif hareketler sundu. Minik gösterisini bitirdiğinde ve onu yere indirdiğimde ikimizde gülmeyi bırakamıyorduk.
-"Bu bale gösterisini bir ara tekrar deneyelim prensim." dedim gülerken. O ise düşünceli görünüyordu.
-"Gelmene sevindim."
-"Bunu asla kaçırmazdım."
Cevabım ile yüzü tekrar eski, hevesli ifadesine büründü.
Onun elini tutup önümüzdeki dört patikadan ikincisine girdiğimde yerdeki yaprakları eze eze ilerliyorduk.
Adımlarını taklit etmeye başladım. Kısa süre sonra bunun farkına vardı ve birlikte ritim tutturarak yürümeye başladık. Konuşmuyorduk, sadece kıkırdayarak dans edercesine senkronize yürüyorduk.
Biz yürüyüşümüze devam ederken Valera izin alır gibi elimi çekiştirdi ve diğer eliyle su birikintisini işaret etti. Haylaz bir gülümseme sundum ve o amacımı anlamayınca elini sıkıca kavrayıp birkaç metre ötemizdeki su birikintisine doğru koşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silva
Ficção Histórica"Bir tuvalin kendisinden sakındığı ellerim, Renklendirecek ifade ararken buldu seni." 1920'lerin Marsilya'sı.