Cehennem: 2

593 100 17
                                    


"Dönünce görüşürüz."

Jiyong ikinci bloğa dönmek üzereyken Felix oğlana el sallayarak bahçedeki banklardan tekine ilerledi.

Her 15 yaşını geçen genç gibi Jiyong da zorunlu mesaisine başlamıştı.

K. Yetimhanesi, diğer tüm yetimhanelerden daha farklıydı.

Daha katı, çarpık, sapkın...

Busan'ın şehir merkezine belki de en uzak ilçesinde, uçsuz bucaksız bir ormanın içine kurulmuş bir yetimhaneydi burası.

Diğer yetimhaneler gibi sizi 18 yaşında dışarıya da bırakmıyorlardı üstelik.
15 yaşına gelen herkes seçilen bir alanda çalışıyordu; Jiyong ayakkabı yapımında, Felix ise el dokumasındaydı. 18 yaşına geldiğindeyse yurdu terk ediyordun.

Ancak sadece daha kötüsü için, büyük bir bedelle.

Sıska oğlan banka yerleştiğinde derin bir rüzgar esip çam kokularını beraberinde getirdi. Bahar kapıdaydı, şu gelir geçer yağmurlar da bi' bitse diye düşündü Felix.

"Topu bana at, prens! Prens!"

Felix duyduğu sese doğru çevirdi başını. Sağ çaprazındaki bankta Prens bir arkadaşıyla oturup düşünceli düşünceli bir şeyler konuşurken ayağının dibine gelen topa eğildi.

Çocukların topunu alıp gülümseyerek onlara atarken rüzgar o uzun siyah saçları dalgalandırdı.

Ne güzel duruyor, prens...

Prens yerine oturduğunda suratı tekrar ciddileşti. Arada etrafını kolaçan etmeye de başlamıştı arkadaşı ona bir şeyler anlatmaya devam ederken fısır fısır.

Felix o kadar uzun süre Prens'i izlemişti ki, kaçınılmaz olarak göz göze geldiklerinde Prens'in durumu yanlış anlayabilecek olması ihtimaliyle panikledi.

Prens onu hatırlamış olacak oğlana gülümseyip bir baş selamı vermiş, ardından ayağa kalkmıştı. Arkadaşı da beraberinde onu takip ederken ikili ana bloğa ilerledi ağır ağır.

Bahçede bir sürü çocuk, Felix ve Felix'in zihninde de rüzgarın saçlarını dalgalandırdığı Prens'in imgesi kalmıştı.


Felix el dokumasından çıktığında hava oldukça kararmış, yavaş toparlandığından en geride o kalmıştı ki bu durum onu bir hayli germişti. Ana bloğa giden yolu tek başına yürüyecekti şimdi.

Oğlan olabildiğince hızlı bir şekilde ana bloğa yürürken başını yerden kaldırmadan, acı dolu bir inleme duydu kulakları az ileride.

Vücudu gerginlikle kasılırken hemen saklanacağı bir ağaç ardı buldu kendine, eğilip ardına sindi gergince onu görmemiş olmalarını umarak.

"Sana yalnız kalma demiştim. Bir de direniyorsun, sikeyim. Şimdi şu suratının haline bak, sen böyle leş gibiyken..."

"Sakın yalnız kalma çocuk."

Felix elini ağzına kapatarak başını yandan çıkarttı.

Prens.

Görevli yere yığılı oğlandan uzaklaştığında Felix temkinlice ayağa kalkıp etrafı kolaçan ederek Prens'e doğru ilerledi.

Oğlanın bedeni ölü gibi uzanıyordu yerde bir iki kez kan öksürmesinin dışında.

Ölüyor bile olabilirdi Prens ya, Felix'in kalbi deli gibi atarken Prens'in yanına çöktü.

Felix oğlanın yüzüne gelen saçlarını kenarı çektiğinde Prens'in yüzünün neredeyse tamamının kanla kaplı olduğu gördü.

"Prens..."

Oğlan tepki vermedi.

"Prens, beni duyuyor musun?"

Prens gözlerini zar zor aralayıp Felix'e baktığında sıska oğlanın içi az da olsa rahatlamıştı.

Üzerindeki ince hırkayı çıkarıp katlayarak Prens'in başının altına yerleştirdi dikkatlice.

"Burada bekle, olur mu?
Hemen geleceğim."

"Gelme."

Hyunjin mırıldandığında Felix'in kaşları çatıldı, neden gelme diyordu? Hyunjin yorgunca devam etti.

"Görürlerse seni de..."

Cümlenin devamını getiremese de Felix ne diyeceğini gayet iyi biliyordu.

"Merak etme, kimse görmeyecek."

Prensin elini kavrayarak okşadı.

"Hemen geleceğim Prens. Kıpırdamaya çalışma."





•bölüm sonu•

Bölümler her bölümde uzun olmaya başlayacak yavaş yavaş, bilginize

hatam varsa affınıza sığınıyorum

sevgilerle, pamyu-san

Divine Comedy (신곡) • hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin