Duvardaki Gölgeler

229 24 4
                                    


Kendimi bildim bileli tanıklıktan nefret ederim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kendimi bildim bileli tanıklıktan nefret ederim. Bu yüzden insanların yüzlerine bakmam. Yürüyüş, mimik ve seslerine dikkat etmem. Soyutlanırım çevremden. Koca semtte ne yakın bir arkadaşım ne de ismini bildiğim kimse vardır. Başım öndedir yürürken, adımlarım hızlı. Bazen aceleden ayaklarım birbirlerine dolanacak ve düşüp kalacağım diye korkarım. Ya biri elini uzatırsa ayağa kalkmam için, sonra göz göze gelirsem yanlışlıkla? Bir iyiliğe, güzelliğe, şefkate rastlarsam ne olur halim? Geçmişe savrulurum. O güne. Çıldırırım belki. Boğazlarımı acıtacak denli bağırır, yıllardır içimde biriken onca cümleyi; öfkeyi, özlemi, sevgiyi, kaybedişlerimi, hepsini haykıra haykıra dile getiririm. Ters ters bakarlar, uğraşılmaz böylesiyle deyip giderler.

Yahut hıçkıra hıçkıra ağlarım. Kıyametten beri delice kaçtığım duygular gelir beni bulur. Yorgunluğum ilk kez bertaraf edilemez derecede gösterir kendini. Acırlar bana. Kim bilir, omzuma elini dokundurabilir biri merhametle. O an bayılırım acıdan. Omzum yaralıdır. Rüya sanarım her şeyi. Bir kabustaymışım. Her sabah odam güneşin sıcak ve içimi aydınlatan ışıklarıyla kucaklaşıyormuş. Burnuma senin hazırladığın kahvaltının kokuları geliyormuş, mis gibi. Gülümsüyormuşum. Buna o kadar alışkınmışım ki, gülmekten yanakları ağrıyan bir insan olduğumu herkes bilirmiş. Allah sendeki bu enerjiden bize de versin, derlermiş. Nasıl başardığımı sorarlarmış. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun her olay karşısında, olumlu taraflarından bakıyorsun, yorulmuyorsun, hep mutlusun? Bir sırrı yokmuş ki. Sahip olduklarım sayesinde, diyormuşum. En son ne zaman neyden etmişim sahi, seni de kaybetmek harici. Kaybetmek. Seni. Kıyamet. Kabus. Uyku.

Uyandım. Düş bu, besbelli. Ben aylarca dolaşsam şu şehrin sokaklarında, gece gündüz demeden, beni tanıyan biri bile çıkmaz. İsmim sorulmaz, yaşım belirlenemez. Gölgeler bilir beni bir, ben de gölgeleri. Duvarlara yansırlar, kaldırımlara, çimlere...Yalnız onlarla bakışırız. Kimisi babam-annemdir, kimisi küçük kardeşim. Bazen mahallede birlikte oynadığımız arkadaşlarım. Öğretmenim, bakkal Ahmet amca, terzi Aişe teyze... Yüzleri silindi, yalnız gölgeleri dolaşıyor yabancıların üzerine vuran güneşin altında. Özgürce hareket ediyorlar. Kimse anlamıyor bir başkasını gölgesinde misafir ettiğini. Şşşş, sen de söyleme sakın. Yoksa kaybolursun. Bulamam seni.

Galiba geçen gün Zifiri'yi buldum, hâlâ yaşıyor, teee buralara gelmiş. Zeytin yeşili gözlerini bana dikti, miyav dedi. Tanıdım hemen, okşadım tüylerini. Hayvanların yüzlerine ve gözlerine bakabiliyorum, istediğim kadar hem de. Çünkü onlar her yerde aynı. Yüzleri, dilleri, renkleri, seslenişleri, hisleri... Değişmiyor. Ayırt edilmiyorlar, ayırt etmiyorlar.

Ne? O Zifiri değil mi diyorsun? Ama kucağımda huzurla uyuyor, ben de her zamanki gibi onu okşuyorum. Zifiri öldü mü, hayır, ölmemiş işte! Duygusal davranmıyorum. Tamam tamam, kızma artık! Sus! Biliyorum! Öldü! Zifiri de o patlamada annemle, babamla, kardeşimizle ve seninle birlikte öldü! Evet, yeni bir kedi buldum, ona çok benzeyen bir kedi. Ama yok, bulamıyorum sizi başka yüzlerde. Bu yüzden hep bakışlarım simsiyah gölgelerin dostu oldu. Zihnimden çiziyorum onların üzerine simalarınızı, tanık oldum olalı takvimimde işaretli o tarihe, İdlib'te.

09.01.22

22

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
kuyuya düştüysen eğerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin