Cehennem : 5

462 88 19
                                    



Felix bacaklarını esnetmek için, biraz da iki gündür göremediği Prens'i görme umuduyla bahçeye çıktı öğlen dörde varırken saat.

Çam kokuları burnunu açarken gözleri bahçedeki insanları süzmeye başladı.

Prens genelde ya şu köşe bankta...

Köşe banka baktığında oğlan orada yoktu.

Ya da ağacın altı boşsa orada...

Ağacın altı da boştu ancak işte, yakalayacağı bir uzaklıkta ikinci bloğa doğru ilerleyen uzun siyah saçlarıyla genç bir çocuk vardı elleri cebinde.

Yanına gitmek ve gitmemek arasında gidip gelirken yanına gitme hakkına sahip olduğunu düşündü.

Hatta Prens'i gördüğünde hissettiği sevinç yerini birkaç saniye içerisinde hayal kırıklığına bırakmıştı.

Madem iyiydi, neden haber vermedi?

Teşekkür etmeye bile gelmedi.

Felix hızlı adımlarla Prens'in arkasına takıldı.

Nasıl sesleneceğini düşündü; Prens? Hyunjin? İyi akşamlar?

"Hey."

Hyunjin merakla arkasına döndüğünde Felix'i gördüğüne önce şaşırdı, ardından suratına gergince bir ifade bindi ve etrafını hızlıca kolaçan etti.

"İyi misin? Senin için çok endişelendik."

Oğlanın gözünde ve çenesinde ve elmacık kemiğindeki yaranın etrafında zamanla oluşmuş birer morluk vardı. Açık yaralarıysa kabuk tutmuş ancak pek fazla iyileşememişti iki günde.

"İyiyim, teşekkür ederim."

"Hiçbir yer-"

"Gitmem lazım, geç kalıyorum."

Sözler sıska oğlanın ağzına tıkıldığında Prens arkasını dönüp öncekinden daha hızlı adımlar atmaya başlamıştı.

Felix hayal kırıklığının kalbini ağrıttığını hissetti.

Hissettiği tüm sinir, üzüntü, şaşkınlık, hayal kırıklığı... Hepsi hem zihninden hem kalbinden taşıyordu.

Bir süre Prens'in arkasına bile bakmadan dimdik adımlarla gidişini izledi.

Artık ne yapacak ne de diyecek bir şeyi vardı Prens'e.

Felix el dokumasından dönerken iğne batıra batıra bir hâl olan işaret ve orta parmağına baktı sol elindeki.

Ufacık iğneler nasıl sızım sızım sızlatıyordu battıklarında.

Başını kaldırdığında ana bloğun önünde o rüzgarın uçuşturduğu saçları gördü.

Prens'in adımını attığı yerde rüzgarlar esiyordu sanki.

Yanından geçecek olmak Felix'i bir hayli gerdiğinden sıska oğlan duraksadı.

Cesaretini toplamaya çalışırken Prens'ten de alamıyordu gözlerini. Neden bu kadar gerildiğinin sebebini düşünmekten kaçındı.

Prens etrafı kolaçan ettiğinde arkadaşının kulağına uzanmadan önce, Felix'in kaşları çatıldı.

Birkaç hafta öncekiyle aynı sahne sayılırdı bu sahne. İçine bir bit yeniği düştü, bunun vesilesiyle de başladı sıska oğlan ana bloğa yürümeye.

Adımlarını bilerek yavaş tuttu yanlarından geçerken bir şeyler duymak adına.

"Burası çok gelir geçer, sonra..."

Prens'in ve arkadaşının yanından geçerken işitebildiği tek şey buydu.

Felix ikiliyi geçip binaya girdi. Holü aşarken bir çift ayak sesi daha onu takip ediyordu.

Adım sesleri iyice yaklaştığında Prens'in kısık sesini duydu hemen arkasından gelen.

"Her şey için o kadar minnettarım ki... Ancak minnettarlığımı en çok senden uzak kalarak gösterebilirim.

Teşekkür ederim, Felix."

Prens, Felix'i geçip önden gittiğinde Felix şaşkınca kalakaldı durduğu yerde.

Jiyong'un iki gün önce akşam dediği şeyleri hatırladı.

"Ne olursa olsun senden uzak olması çok daha iyi."

Prens'in kendisi bile farkındaydı,
   onun yanında durmak kimseye hayır etmiyordu.

Sonunda kalktı uzun süredir taşıdığı o ağırlık kalbinden.

Felix.

Kendi ismini duymak uzun zamandır ilk defa farklı hisler uyandırdı sıska oğlanda.

Gülümsemeden edemedi.

Beni düşündüğündenmiş...



•bölüm sonu•

hatam varsa affınıza sığınıyor, yorumlarınızı bekliyorum

sevgilerle, pamyu-san

Divine Comedy (신곡) • hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin