11.Bölüm :Icimizdeki Hediye Paketi

12 0 0
                                    

Bir sabah Öykü kahvaltı masasını kurup en güzel şekilde hazırlarken eşi Hüseyin uyanıp üniformasıyla evden çıkarken görünce merakını gizleyip hatırını sorar.

Öykü:Hüseyin ?Günaydın aş...

Hüseyin :Günaydın canım,kusura bakma çıkmam lazım...

Öykü :Kahvaltı etmeyecek mısın?O kadar güzel şeyler hazırladım...

Hüseyin :Kusura bakma canım,acelem var.Karakolda birşeyler atıştırırım.Ha bu arada bu gece gelmeyeceğim,karakolda nöbetim var ve şu seri cinayet davası için üzerinde durmam gereken çalışmalar var.Beni bekleme yani...

O evden alelacele giderken Öykü gözleri dolmuş bir şekilde bakakalır.Hazirladığı masaya oturup üzgün bir şekilde ağlar.

Hüseyin aylardır onunla hiç ilgilenmez olmuştu. Günlerdir karakolda çalışıyor ve zar zor yüzünü görüyordu. Şu çalkalanan cinayet davasından ötürü Hüseyin terfi almayı kafasına takmış,gözü hiçbirşeyi görmüyordu.

Öykü bu durumdan öylesine rahatsız oluyordu ki artık vazgeçmişti. Kahvaltı masasını toplarken bir daha ona ilgili davranmayacağına yemin edip salondaki koltuğa yığılıp elindeki kumandayla televizyondan gündüz kuşaklarını izlemeye başlar.

Saatler boyunca tükenmiş bir şekilde televizyon izlerken birden kapısı çalınır.Kapiyi açtığında bir kurye elinde bir paketle ona bir kargo olduğunu söyler.Öykü şaşırmış bir şekilde paketi alıp salondaki masaya bırakırken üzerindeki notu görür.
Notu eline alıp okur

"Son günlerde önemli şeylerle öyle meşgulum ki seni çok ihmal ettim,lütfen bunu bir özür hediyesi olarak kabul et ve seni çok sevdiğimi bil ...
Hüseyin "

O an Öykü gözlerinin içi parlayarak çok sevinir.Eşinin bu düşünceli sürprizi kalbini pır pır etmişti.Hala önemsenip sevildiğini bilmek oba çok iyi gelmişti.Paketi eline alıp merakla içinde ne olduğunu görmek için açar.

Paketin kutusunu açtığı an ile çığlığı basması bir olmuştu çünkü paketin içinde bir sürü zehirli akrep vardı. Ademlerden bazıları üzerindeyken korku içinde kutuyu attığı esnada birkaç tanesi onu sokar ve zehirlerinin etkisiyle oracıkta can çekişerek can verir.

...
O günün akşamında
saat akşam 9 civarındaydı.Afet bilgisayarının başında üzerinde çalıştığı bir kitap için yeni bir yazı bölümünü yazarken önce iyice gerinip ellerini çıtlattı ve gözlüklerini takıp yazmaya başladı.

"Çocukluğumda içten içe hep iyi biri olduğuma inanırım çünkü bilindik bilinmedik herkesin içinde kendim gibi biraz iyilik olduğuna inanırdım ama etrafımdaki hayatım boyunca tanıdığım insanlara baktım ve farkına vardığım bir aydınlanma yaşadım. Ne oldu ?

Eskiden çok küçük, mutlu ve parlaktık .Ebelemece oynayıp koşuştururduk,şarkı söyleyip alkışlar, gülücükler içinde kurabiye yerdik .

Ve sonrasında her insan gibi büyüdük,tetikleyen bu olmuştu. Insanlara hep canayakın davranırken şimdi onlara gösterdiğim her tatlı sözün boş olduğunu anlıyorum. Çünkü büyüdük ve tüm masumiyetimizi kaybettik.Insanlar birbirleriyle dost gibi görünse bile aslında hepsinin birbirinden nefret ettiğini,kendi çıkarları olmadıkça kimseye yaklasmadıkları açıkça belli olmuştu. Güçlü ile zayıfın, fakir ile zenginin veya güzel ile çirkinin tüm zıtlıkları resmen insanlarda vücut bulmuş.

Benim durumumda ise kendimi asla bu zıtlıklarla ve kalıplara uygun bulamadım.Hep kalbimin ve aklımın beni yansıttığı şeylerle uğraşmayı çok sevdim.Ne yazık ki insanlar için bu 3 şeyden fazlasını ifade etmemişti.

Beni deli yerine koymak,benden yararlanmak ve gerçekten benim yansıttığım şeyleri görebilmeleri .Çoğu kişinin için tanıdıkları insanlardan çok farklı olmuşumdur. Bazıları kitabı kapağına göre yargılayan insanlardı, bazıları da içeriğini merak edip okuyan ve sevmese bile saygı ve sevgi gösterenlerdi.

Bazen insanlar farklı gördükleri şeylerle uğraşarak kendi kusurlarini saklayıp farklı olanı kötü gibi gösteriyorlar. İlkokul zamanlarımda bir keresinde başımdan trajikomik bir durum geçmişti.Sınıfımdaki kızlardan biri bulduğu bir oyuncak akrebi çantama koymuştu.O akrebi gerçek sanınca çığlıklar içinde bağırmıştım ve öyle dalga geçtiler ki ağlamaktan gözlerim şişmişti.Sınıftan çıkıp birkaç saat tuvaletten hiç çıkmamıştım.Sonrasında öğle tatilinde kimse yokken korktuğum akrebin hala çantamda olduğunu bildiğimden, hala gerçek sanıyordum, ellerim titreyerek çantamı alıp dışarı çıktım ve dökülen kitaplarımın arasındaki akrebi bahçedeki çiçeklerin arasına bıraktım.Hareket etmeyince öldü mü acaba diye kalemimle dürttüm ve o zaman çok kötü oyuna geldiğimi anlamıştım.Oyuncağı elime alıp o kadar korkunç olmadığını görünce cidden sevmiştim.

Ertesi gün annemden rica edip akrebi bir çengelli iğne geçirip toka olarak saçıma taktım ve artık okula akrep tojsmla gelmeye başlamıştım.Herkes o kadar tuhaf gözlerle bana bakıyordu ki o zamanlar anladım insanların sıradışı gördükleri şeylerden anlamsız şekilde nefret ettiğini.Ne de olsa insanın umduğu ile bulduğu uyuşmayınca her türlü nefretini kusmak için biri ya da birşey arar.

Sözün özü biz insanlar cidden tuhaf varlıklarız. Dıştan bir hediye paketi isek içte korkunç şeyler barındırabiliyoruz ve büyüyüp hayat denen oyunda ayakta kalmak için masumiyetlerimizi kaybederken tanıdığım herkesin içindeki hediye paketini açtıkça onları ve yaşamın adaletsizliğini daha iyi kavramaktayım ."

Yazısını bitirince memnun bir şekilde sandalyesine yaslanıp komidininin üstündeki eski akrep takasına bakar.Tokayı eline alıp yumuşakca dokunurken hayatı boyunca en sevdiği hediyesi olduğuna karar verir. Sonuçta insanları gerçek anlamda tanıması için ona verilmiş bir nimetti.

SON DERSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin