"Yeter artık, yeter!"
Elçi, masanın üstünde ne var ne yok yere savururken, Ceren istifini bozmadan kenarda onu izliyordu.
"Yıldırım'ın angaryalarından bıktım artık" diye gürledi Elçi öfkeyle. "Hapisten çıktığımdan beri beni oyalıyor, bu arada Serdar ortalarda dolaşmaya devam ediyor. Daha fazla buna tahammül etmeyeceğim."
Ceren en sonunda konuştu.
"Bundan kesin olarak emin misin? Yıldırım'ın talimatları dışına çıkacak mısın gerçekten Serdar'ın canını yakmak için?"
"Eğer korkuyorsan şimdiden söyle Ceren" dedi Elçi ters ters.
"Hayır korkmuyorum," dedi Ceren kendinden emin bir sesle. "Şunu demek istiyorum, eğer eminsen, sana Serdar'ın en büyük zaafını söyleyebilirim artık."
"Onu zaten biliyoruz. Ülkesi, görevi..." dedi Elçi küçümser bir edayla.
Ceren alayla güldü.
"Sen görmeyeli Serdar bayağı değişti," dedi. "Onun en büyük zaafı, artık bir kadın."
Telefonunun ekranından bir fotoğraf gösterdi Elçi'ye. Elçi'nin yüzüne tatminkar bir ifade yerleşti.
……........
İki gün sonra bir akşam, Serdar'ın evinde...Serdar ve Zehra sarılarak oturmuşlardı. Zehra'nın başı Serdar'ın göğsündeydi, Serdar burnunu Zehra'nın saçlarına gömmüştü. Yüzünde huzurlu bir ifade vardı.
"Gerçekten beni kötü etkiliyorsun," diye mırıldandı Zehra.
"O nedenmiş?" diye sordu Serdar gözlerini açmadan.
"Akşam akşam buraya gelmeye beni nasıl ikna edebildin bilmiyorum" dedi Zehra. "Karargahta beni ararlarsa ne olacak?"
"Pınar'a yürüyüşe çıktığını söylemişsin ya."
"Evet, bir buçuk saat önce" diye söylendi Zehra.
"Fazla endişelisin," dedi Serdar yatıştırmak istercesine.
"Sen de fazla rahatsın," diye cevabı yapıştırdı Zehra.
"Sen de fazla güzelsin," dedi Serdar muzip bir sesle.
"Sen de..." diye cümleye başladı Zehra, sonra Serdar'ın ne dediğini fark edince kızararak sustu. Serdar güldü.
"Seni şaşırtmaya bayılıyorum."
"Onu bunu bırak da," dedi Zehra kendini toparlayınca. "Bu akşam beni görmekteki ısrarının, sen gelmezsen ben gelirim falan diye tutturmanın yarın ayrı yerlere operasyona gidecek olmamızla bir ilgisi yoktur herhalde diye düşünüyorum?"
Serdar yüzünü Zehra'nın saçlarına iyice bastırarak sessiz kaldı. Zehra doğruldu.
"Serdar?" dedi sorar gibi.
"Ya ne var bunda?" dedi Serdar kendini savunurcasına. "Seni görmek istememin nesi yanlış?"
"Serdar" dedi Zehra uyarır gibi. "Mesele sadece beni görmek istemenden ibaret değil, biliyorsun. Mesele senin yine endişeleniyor olman."
"İkimiz de tehlikeli operasyonlara gidiyoruz Zehra," dedi Serdar. "Bence endişelenmem hiç de anormal değil."
Zehra iç çekti.
"İyi de sen hep böylesin Serdar, beraber çıktığımız operasyonlarda da" dedi. "Bizim hayatımız tehlikeli operasyonlarla geçiyor, bu hep böyle olacak, bu şekilde devam edemezsin."
Serdar başı ağrıyormuşçasına alnını ovuşturdu.
"Bunun sağlıklı bir durum olmadığının ben de farkındayım Zehra," dedi sonunda. "Ama kendime engel olamıyorum. Seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum."
"Ah Serdar..."
"Nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun Zehra" dedi Serdar Zehra'nın gözlerinin içine bakarak. "Kendini bu dünyada yapayalnız hissetmenin, bir yere ait olamamanın, kimsenin seni anlamadığını, görmediğini düşünmenin... Oysa benim hayatımın özeti bu. Ne Mete başkan, ne Ceren... Hiçbirinin yanında kurtulamadım bu yalnızlık duygusundan. Hayatıma giren herkese sımsıkı sarıldım, belki sonunda kendimi bir yere ait hissederim umuduyla, ama olmadı. Ta ki sana kadar... Sen öyle bir girdin ki hayatıma, o delici bakışlarınla karşıma geçip de gözünün üstümde olduğunu söylediğin o ilk andan itibaren... Her yer aydınlandı bir anda. Hayatımın öylesi bir karanlıkta olduğunun farkında bile değildim o ana kadar. Sen içimde ışık olmayan en ücra köşelere kadar ulaştın, hem de en ufak bir çaba sarf etmeden, sadece kendin olarak. Sen yokken yalnızdım evet, ama alışıktım bu yalnızlığa. Ama şimdi, birine tüm benliğinle ait olmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe ettikten sonra... Bunu kaybedemem Zehra. Bu beni öldürür."
Zehra sessizce Serdar'ı dinlerken gözlerinden yaşlar süzülüyordu usul usul. Serdar'ın konuşması bittiğinde, hiçbir şey söylemeden onu kendine çekip sarıldı, başını boynuna gömdü.
"Ben buradayım Serdar" diye mırıldandı. "Bir daha asla karanlıkta kalmayacaksın..."
.......................
Ertesi akşam Serdar yanında Pınar ve Hulki'yle birlikte operasyonu başarıyla tamamlayıp karargaha girdiğinde, havada olağandışı bir gerginlik sezdi. Uzay ve Gürcan hummalı bir şekilde çalışıyorlardı, Hakkı dayı ve Sermet de başlarındaydı. Halit başkan arada onlardan yana sert bakışlar atarak odanın içinde volta atıyordu.
"Ne oluyor?" diye sordu Serdar.
Herkes bakışlarını kaçırdı Serdar'dan. Serdar etrafa bakındıktan sonra bir şey fark etti.
"Zehra nerde?" dedi etrafa bakınarak.
Halit başkan ona doğru bir bakış atsa da karşılık vermedi. Serdar derin bir nefes alarak sorusunu yineledi.
"Zehra nerede? Hakkı dayı? Sermet?"
En sonunda cevap veren Hakkı dayı oldu.
"Ulaştığımız istihbarat tuzakmış Serdar," dedi. "Gittiğimizde bir ordu adam çevirdi etrafımızı. Çatıştık, ama çok kalabalıktılar."
Serdar sahte bir sükunetle sordu bir kez daha.
"Hakkı dayı. Zehra nerede?"
"Zehra'yı aldılar Serdar..."
*Abis: Deniz veya okyanuslarda güneş ışığının ulaşamadığı en derin kısım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK VE ÖLMEK ZAMANI
FanfictionTeşkilat dizimizin güzide çifti ZehSer hakkında tek bölümlük hikayeler❤️