Jimin kafasını yaşlı teyzeye çevirdiği anda siren sesi duyması bir oldu.
-Azrail-
"Bakalım sıradaki şanslı kim" elini ağzına kadar dolu olan büyük kabın içine daldırıp ortasından bir kağıt çekti. "Park Jimin. Gidelim bakalım"
Azrail parmak şıklatmasıyla dünyaya tekrar ışınlandı. İnsanların yapıları, icatları ile mahvettikleri dünyaya bakıp ilk önce yüzünü buruşturdu. Sonra kendisine bakan çocuğu süzmeye başladı. Sarı saçları, hafif maviye çalan gözleri ve minik elleri, bedeni ile tapılası duruyordu. Ama Azrail'di bu kimseye hayranlık duymazdı.
-Jimin-
Jimin karşısında gözlerinde galaksiyi barındıran çocuğa baktı şimdiye kadar hiç bu kadar güzel birini görmemişti.
-Azrail-
Karşısındaki çocuğa yaklaştı. Azrail elini onun saçlarına uzattı ve yumuşak saçları okşarken bir yandan da karşısındaki minik bedenin gözlerine bakıyordu.
Azrail jimin'e sarıldı neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordu sadece içinden gelmişti.
"Vay canına Azrail'in sapık olacağını hiç düşünmemiştim"
"Ne?! ben sapık değilim ayrıca şuan zaman durmuş durumda sen nasıl?"
"Vay be şuan zaman durmuş mu?"
Jimin etrafına bakmaya başladı. Herkes durmuştu. Sonra teninin yavaş yavaş beyazladığını gördü. Gözünün önüne düşen sarı saçları artık beyaz ile mavi arasıydı. O kadar açık bir maviydi ki nerdeyse beyazdı. Jimin tüm evreni gözlerinde barındıran insanüstü varlığa baktı.
"Ölmek istemiyorum"
"Biliyorum" dedi Azrail nerdeyse insanüstü güzelliğe sahip olan minik bedene karşı. Jimin'in gözünden minik bir yaş firar etti.
"Sana bir saat veriyorum" dedi Azrail bu yaptığı şey için ceza yiyeceğini bilerek ama içinde sanki bir şey onu yöneltiyordu. Neydi bu duygu?
Azrail'in şimdiye kadar duyduğu duygular sınırlıydı kin, nefret, acı şimdi karşısında gözlerine bakan çocuğun ona hissettirdiği duygu neydi?
Minik olanın gözleri parladı. Azrail olmayan kalbinin hızlandığını hissetti sanki karnında tırtıl ordusu vardı.
Azrail gözlerini mavi gözlerden çekmeden parmağını şıklattı. Jimin bir anda kendini asfalt zeminde uzanırken buldu. Karşıya geçirdiği yaşlı teyze ona hayretle bakıyordu. Minik bedenini anında kaldırdı ve kaputu çökmüş olan arabaya bir bakış atıp anında evine koşmaya başladı. Olan olayları hala aklı almıyordu.
Jimin evinin önüne vardığında kalbi sanki bir saat sonra tekrardan durmayacakmış gibi hızlı atıyordu. Titreyen minik ellerini çantasına daldırdı ve ucuna babası ile birlikte bağlamış olduğu civcivli anahtarlığı çıkarttı ve anahtar deliğine soktu. Kendini bir hışımla evine attı ve koşarak odasına çıktı.
Odasındaki eskimiş uzun boy aynasının önüne geçti ve üzerindekileri teker teker çıkartmaya başladı. Üstündeki son parçayı da bedeninden sıyırdı. Korkudan sıkıca yumduğu gözlerini hafifçe araladı. Aynadaki görüntüsü ile minik gözleri irileşti. Bedenini yamulmuş bir halde görmeyi beklerken şimdi aynadaki yansımasında minik bir çizik bile bulundurmayan bedenine hayretle baktı. Bedeni hiç olmadığı kadar canlı görünüyordu. Damarları hala kan ile doluydu. Hemen telefonunu aldı ve en yakın arkadaşına mesaj attı.
-Hemen buraya gelebilir misin?-
-Tamam-
Jimin gelen mesajı görür görmez üzerinden büyük bir yük kalktı. Arkadaşının gelmesi uzun süreceği için bu süreç içerisinde banyo yapmaya karar verdi. Ölürken temiz olması gerekiyordu. Hem sonradan birinin onu yıkamasına gerek kalmazdı. Banyoya girip suyu açtı ve suyun bedenine akması ile tüm kasları anında gevşedi.
"Hyung! evde misin?"
"Banyodayım gguk"
"Salonda bekliyorum" Jimin bornozunu giyinirken bir yandan da alt kattaki kardeşi saydığı arkadaşına cevap veriyordu. Sabah olan olaylar onu fazlasıyla germişti.
Üstünü giyindi ve kullanılmış bornozu yatağına fırlattı. Çıplak ayaklarıyla merdivene ilerledi. Mermer ile cildi birleştiği anda bedenine minik bir ürperti geldi. Mermerden yapılmış merdivenlerden indi. Arkadaşını salondaki L koltukta yayılmış görünce hemen onun yanına oturdu.
"Seni çok sevdiğimi biliyorsun di mi jungkook?"
"Hyung? hangi dağda kurt öldü de sen bana sevgi cümlesi kuruyorsun"
"Salaklaşma salak!"
"Ha?"
Jimin saatine baktı yarım saati vardı dünyayla vedalaşmak için. Yarım saati vardı her şeyini terk etmek için.
Derler ki; bırakıp gittiğiniz her neyse ona adanmış tüm parçalarınız onunla kalır.
Her veda biraz zamansızdır aslında, Söylenmemiş cümlelerine mecburi noktalar koyduğun, Gerçekleşmemiş tüm fiillerin faili olmaktan vazgeçtiğin, Ve yazılmamış tüm ifadelerini biraz gönüllü biraz gönülsüz ama her halukarda kendi ellerinle raflara kaldırdığın bir kitap gibi
Her veda hüzün taşır içinde...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ángel de la muerte | Yoonmin
Fanfiction"Benden herkese bahsetmemelisin küçüğüm" Angst değildir!