5

43 7 18
                                    

Yine tatlısını yiyip gitmişti.

N'apsaydı dudağına mı yapışsaydı?

Fena fikir değildi aslında.

Ne yani? Böyle hep onun gelmesi için saat mi sayacaktı? Aşk ya da sevgi bu muydu? Sürekli onu beklemek, geldiği anda mutlu olmak, onunla konuşmak için saatlerce düşünmek, konuşacak konu bulmaya çalışmak, konuşmanın devamını getirmeye çalışmak, özlemek miydi?

Eh belki.

Günleri böyle geçmişti. Hep geldi Batuhan, sohbet ettiler, güldüler. Mutluydular ulan!

Kutay her gün o yoğun pembeyi hissederken Batuhan'ın onu sadece bir garson olarak düşündüğünü biliyordu ama böyle olduğuna inanmak istemiyordu.

Bir ay mı olmuştu tanışalı yoksa sadece bir saat mi? Zaman algısını kaybetmişti. Sanki o geldiğinde ondan önceki tüm saatler sıfırlanıyordu. Bembeyaz bir sayfaya güzel bir şeyler karalamak gibiydi.

Yavaş yavaş zamanı kavrayabildi. Nedeni mi?

Gelmemişti. Emindi o gün onunla konuşmamıştı. Yoksa bu gördükleri, hissettikleri, yaşadıkları birer halüsinasyon muydu? Hayal miydi, yalan mıydı? O kadar mı dalmıştı? Delirmiş miydi?

Onu arayabilirdi! Hayır, olmazdı. O kimseyi gerekmedikçe aramazdı. İyi de şu an gerekliydi. Ama yeni tanışmışlardı.

En önemli şeyi unutmuştu. Utancından numarasını almaya cesaret edememişti! Bırak aramayı mesaj bile atamazdı şu an.

Beklemek zorundaydı. Onun hakkında -yaptıkları boş muhabbet dışında- sadece ismini biliyordu.

O da hep yaptığını yaptı, bekledi. Bekledi. Bekledi...

1 gün, 2 gün, 5 gün, 13 gün...

13. gündü. On üçün uğurlu olduğunu düşünürdü. Herkes nefret ettiği içindi bu sempatisi 13'e karşı.

Garip bir şey hissetti. Sanki 13 gündür eksik olan bir şeyi duyumsuyordu. Hasret kaldığı pembesini görmüştü. O sırada tam kapatacaktı kafeyi. Sırf o gelsin diye bu kadar geç kapatıyordu. Müşteriler gitmişti. Elleri soğuktan, dudakları da ısırılmaktan ve soğuktan kuruduğu için krem sürüyordu.

"Ben de alabilir miyim?"

"Neyi?"

Kremi işaret etti yavaşça.

"Alabilirsin."

Batuhan kremden biraz fazla alarak dudağına sürdü. Sonra dikkatlice ellerine krem süren Kutay'ın dudağına dudaklarını bastırdı. Biraz sürttükten sonra geri çekilip dudaklarını birbirine bastırdı.

Kutay bu hamleyle afallamıştı. Artık pembeyle karışık morlar görüyordu. Beyni işlevini tekrar yerine getirmeye başlar başlamaz kafenin kapısına Batuhan'ı yasladığı gibi öpmeye başladı. Batu'nun ellerini de duvarda kafasının üstünde sabitlemişti.

Batuhan ellerini kurtarıp Kutay'ı kucağına aldı ve yere doğru kaydı.

Bir süre sonra ayrıldılar. İkisi de nefes nefese kalmışlardı. Batuhan almaya çalıştığı nefesler arasından konuşmaya da çalıştı.

"B-b...en çok.."

"N-ne..fes al.. ön...ce."

"B-bana... diyene b-bak."

Güldüler. Biraz nefeslendiler.

"Hazırlan çünkü birazdan nefesini tekrar kesicem."

Güldü Kutay.

"Yorum yok, şimdilik."

"Ben çok düşündüm. Bilmem fark ettin mi ama yoktum birkaç gündür."

"13."

"Ney 13?"

"13 gündür yoktun."

"Beni mi bekledin?"

"En son nefesimi kesicektin, nefes al."

O an fark etmemişti Batuhan.

"Her neyse. İşte gelmedim çünkü ben çok değişik hissediyordum. Hemen işlerim bitsin de yanına geleyim diye düşlüyordum. Emin ol ben bu 13 gün boyunca çok zor tuttum kendimi. Derdimi annemin fotoğrafına anlattım (ilk bölümdeki şiirden). Babama anlatamazdım ki onu da çok severdim. Ama işte anlamazdı, o annemle bile severek evlenmeyen aşkın ne olduğu hakkında en ufak fikri olmayan biri, ne anlasın beni? Sonra aşk dedim geçer dedim ama geçmedi."

"Ben de öyle dilemiştim. İlk pembe hissettiğim andan beri."

"Pembe?"

"Bazı duygulara, durumlara göre renk beliriyor etrafımda. Pembe de, aşk mı dersin sevgi mi bilmem ama ben sevgiye inanırım, onu temsil eder. Az önce de morlar vardı, şu anda turuncu."

"Onlar ney?"

"Mor; haz, tutku ve zevki turuncu da; mutluluğu ve huzuru temsil ediyor. Yani sen hayatıma siyah, gri ve kahverengi dışında bir renk verdin. Teşekkür ederim."

Sözünü bitirince Batu'nun dudaklarına bir öpücük kondurdu.

"Amaaa bu konuşmayı ben yapacaktım. Neden bölüyorsun ki?"

"Tamam hadi bekliyorum."

"İşte ben seni sevdiğimi anladım. Benim eklerimi sadece bana yap artık olur mu?"

"Oluur."

Bu sefer Batuhan, Kutay'a uzandı ve küçük bir öpücük bıraktı.

"Sevgilim böyle iyi hoş da bende niye senin numaran yok? Hakkında da bir adını bir en sevdiğin tatlıyı biliyorum."

"Hakkaten niye almak hiç aklıma gelmedi ki?"

"Aklını başından alıyorsam demek ki."

Dedikten sonra göz kırptı Kutay.

"Kabul, aklımı başımdan alıyorsun da sen niye istemedin?"

"Utandım biraz da yanlış anlarsın diye korktum."

"Kutay, yerim seni."

Birbirlerine bir süre sarılarak oturdular.

Buldum mu? (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin