26.Bölüm Hükmeden Saatler

106 12 65
                                    

.. Ah o gözleri... İnsanı çıldırtacak derecede... İnsanı içine çekecek derecede...

RÜYA'DAN

Tam da terk etmek üzereydim bu şehri ait olmadığım sokaklara dönmek için... Kahraman Denizin dediği gibi terk ediyordum bu şehri. Mert olmadan geçirdiğim 67. gündü bu sürede onun bendeki yerini defalarca daha da iyi anlamıştım bendeki yeri... kalbimmiş.

Evet biz insanlar her zamanki gibi bir şeylerin kıymetini kaybettikten sonra alıyorduk. Mertin bize ulaşmasını bekliyordum kaç gündür, Emreden kız kardeşinin hattını almıştım; gerçekten Emre benim için büyük bir fedakarlık yapmıştı gözünden bile sakındığı Gökçenin eşyalarından birini bana vermişti. Onun hakkını asla ama asla ödeyemezdim.

Evet belki çevremde az kişi vardı ama her zaman dediğim gibi kuru kalabalığa gerek yoktu.

Babam ve Özgenin ilişkisini çözmüş değildim eve Özge dedim zamanın değiştiği gibi bende de bişiler değişmişti eski saf ben değildim hatta insanlardan nefret eder olmuştum ama insanlardan nefret ettiğimi bile unutucam diye çok korkuyorum bu günlerde her şeyi unutuyordum.

Mert'i o kadar çok özlemiştim ki bazen sokakta gördüklerimi bile ona benzetiyordum.Tabiki de onun eşsiz karamel gözleri kimsede yoktu.Ah o gözleri... İnsanı çıldırtacak derecede... İnsanı içine çekecek derecede.

Kaç saattir yoldaydık babama nereye gittiğimizi sormamıştım çünkü nereye gitsek fark etmiyordu bana nereye gitsem sığmayacaktım o şehre.

Girişteki Antalya yazısını görmemizle nereye geldiğimizi anlamıştım ama umrumda mıydı değildi. Bana telefonum kulaklığım ve kitaplarım yeterdi. Okulun inek öğrencisi ben 2 aydır sınav için kılımı kıpırdatmamıştım, girip çıkacaktım işte bir şey yapmama gerek yoktu önemsemiyordum eskisi kadar. Artık hiç bir şey beni mutlu etmiyordu eski halime şükreder olmuştu belki de insanlar.

Büyük mavi bir evin önünde durmamızla başımı yasladığım  yerden kaldırdım. Mayışmıştım çoktan, yolun yorgunluğu hepsi üstümdeydi yolda uyumam gerekti aksine ben gözlerimle bir savaş veriyordum ve o savaşı önde götürmüştüm şu ana kadar.

İnmek için komut bekliyordum adeta bir robot olmuştum. Babamın Rüya demesiyle arabanın kapısını açıp ayaklarımı yere bıraktım uzun zamandır yürümemiş ilk defa yürüyecek biri gibi yere bön bön bakıyordum. Kendimi şimdiden buraya ait hissetmiyordum. Nasıl alışacaktım ben?

Saatler geçmiyordu bu evde tam tamına 8 saat geçmişti ama ben küçük bir kedi yavrusu gibi yatakta oturmuştum kıpırdamamaya yemin etmiştim.

Oda üstüme üstüme geliyordu böyle zamanın geçmediğini anlayıp kalkıp odada dolaşmaya başladım. Pencerenin kenarına doğru ilerledim. Oda da şu an hiç bir şey yoktu sadece yatak vardı sonra düzenleme yaparız demişti babam.

Pencereyi açıp derin derin nefesler almaya başladım. İnsanın beyninin içinin bomboş olması çevresinde kimsenin olmaması insanı delirtiyordu. Bağırmak istiyordum çoğu zaman.

Dayanamayıp tumbler hesabıma girmek için sırt çantamdan bilgisayarı çıkardım.

En azından bazı şeyleri okumak yanlız olmadığımı anlamak kafamı dağıtıyordu bazen bazı sözler huzur veriyordu bana.

Mert nasıl olur da 2 aydan fazladır bize ulaşmamıştı belki de ulaşmak istememişti. Belki de çoktan unutmuştu beni. Beni niye hatırlasın ki? Hatırlanacak neyim vardı sanki olsa olsa salaklıklarımı hatırlardı.

Tam hesabıma girecekken titreyen telefonumu elime aldım heyecanla telefona koştum ama arayan Emreydi beni ondan başka arayan yoktu ki neden hala Mertin aramasını bekliyorsam.

Karanlıkta Açan Papatya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin