Yapayalnız...

21 10 1
                                    



Telefonum defalarca çaldı.Kim bilir yine kim arıyordu.Uzun süre her şeyden uzak kalmak,hiçbir şey düşünmemek istiyordum.Arabalar geçiyordu.İnsanlar hep bir koşuşturma içindeydi.Daha yarına bile çıkacağımız belli değilken neyin telaşıydı bu anlamıyordum.

Rüzgar saçlarım ile oynuyor her tarafımı sarıyordu.Küçük bir çocuk gülüşü yankılandı sokakta.Sesi cıvıl cıvıldı.Birkaç dakika da olsa yüzümün gülmesini sağlamıştı.Daha sonra yaşlı bir amca geçti gözümün önünden.Evine gidiyordu.Mutluydu...Herkesin bir planı vardı.Herkesin bir anısı,acısı vardı içinde...Şuan gözlerinin içi gülüyordu ama o gülüşün altında ne anılar,ne acılar,ne savaşlar,ne gözyaşları vardı kim bilir.

Oturdum...Hemde saatlerce.Yanıma birisi oturdu.Tanımıyordum.Yaşlı bir nineydi.
"Merhaba güzel kızım."dedi.
"Merhaba nineciğim."
"Seni rahatsız etmedim umarım."
"Ne rahatsızlığı,olur mu öyle şey."dedim. Zorla Bile olsa bir gülücük kondurdum yüzüme.Birkaç haftada hiç kolay şeyler yaşamamıştım.
"Neden üzgünsün güzel kızım?"dedi.O öyle söyleyince Boğazıma bir yumru oturdu.Gözlerim yanmaya başladı.Bense gözlerimi kırpmamaya çalıştım.
"İyiyim nineciğim,neden öyle düşündün ki?"dedim ama sesim çok titriyordu.
"Güzel kızım ben öylesine oturmadım yanına."dedi.Saçımı okşadı.Sevdi...
"Bak güzel kızım.Benim de senin gibi bir sürü torunum var.Ben bu hayatı çoktan tecrübe etmişim.Anlat bana içindekileri de sana da derman olayım."dedi.

Ah nineciğim içimde ne yangınlar var bil bilsen.Ben daha kendime anlatamıyorum ne yaşadığımı,daha kendim anlamıyorum ki sana da anlatayım.Sanki içimden en değerli parçam çekip atılmış gibi.Üstüne yetmezmiş gibi ruhum,çocukluk heyecanım,mutluluğum çalınmış gibi ve ben ne kadar çabalarsam çabalayayım her şey düzelmek yerine daha berbat bir hal alıyor.Engel olamıyorum.Hayatımda ilk defa birine güvenmeyi seçtim.Ona kanatlarımı açtım ama şimdi kanatlarım bile kırık.bırak uçmayı,kanatlarımı açmayı bile aklıma sokma benim...

En dibe düşüyorum ve çabaladıkça daha da düşeceğim.Yok olacağım.Bu dünyada Öylece sessizce yaşayıp,sessizce gideceğim belkide.Kimse beni tanımayacak,bilmeyecek bile...Neredeydi seni asla yalnız bırakmam diyenler...Yoktu.Mine neredeydi şimdi,daha birkaç dakika önce önümden geçmiş ama beni tanımamıştı bile.Onca anıya rağmen...Hiçbir şey mi ona beni hatırlatmazdı.Bu sahil,bu sokaklar,kitaplar...Ben onun hayatında bir iz bile değildim.Sanki kurşun kalemle çizilmiştim ve kullandığı silgi onun hayatında benimle ilgili iz bile bırakmamıştı...

Bir yıldız gibi kayarım hayatından,artık yapabileceğin tek şey dilek tutmak olur...

Toprak geldi aklıma...ondan bahsetmek bile istemiyorum.O kadar şey yaşamıştık,beni kendine hapsetmişti belkide.O galaksi gözleri ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu...Herkesten daha çok kırgındım Toprak'a... "Yanlış görebilirsin,yanlış bilebilirsin; hatta yanlış düşünebilirsin ama yanlış hissedemezsin."demişlerdi... ne oldu şimdi yanlış mı hissetmiştim?Onca an her şeyi,bütün o konuşmaları,O galaksi gözlerinin bana bakışını yanlış mı hissetmiştim?...Eğer öyleyse toprak çok iyi bir oyuncuydu...Gerçekten bir alkışı hakediyordu...

Peki ya Hazal?Geriye sadece Hazal mı kalmıştı?Özür dilerim minik duru.Ben başaramayacağım,yapamayacağım...Ne yaparsam yapayım asla eskisi gibi olmuyor.Tek başarım bir resim eğitimi kazanmış olmam.Onu da Mine sayesinde yaptım.Çok başarısız,beceriksizim.Bu hayatta hiçbir amacım yok belkide...Sadece izliyorum.Hayatta varım,Bedenim burada ama ruhum yok...

Yaşamak sıradan planlar yapıp sıradan bir hayat geçirmek değildi.Öyle bir şeydi ki yaşamak...Hayat seni kıskanmalıydı.Yaşadığın her dakikayı,her saniyeyi kıskanmalıydı.Sen ise sıkı sıkıya sarılmalıydın hayata...Nasıl yaşamak istiyorsan onu yaşamalıydın...

     Ben ne yapıyordum peki oturmuş Öylece Toprak'ın gidişine mi üzülüyordum?Ya da Mine'nin beni unutmasına?Hayatın planı bu değil miydi zaten? Neden onun planlarını uygulamasına izin veriyordum ki? Bu hayat benim hayatım istediğim gibi yaşarım.İster gülerim,ister ağlarım ama asla ağlamak bana yakışmaz öyle değil mi? "Bundan sonra öyle bir hayat yaşayacağım ki..." dedim.Hayat beni kıskanmalı.Ne kadar beni üzmeye çalışsa bile başaramamalı.Dünyanın sonu değil sonuçta öyle değil mi?

Nineme döndüm.Güzel masmavi gözleri ile bana bakıyordu. "Önemli bir şey yok nineciğim.İnan bana..."dedim.
"Peki yavrum.Benim otobüsüm gelir şimdi durağa geçeyim ben."dedi ve karşıdaki durağa doğru yürümeye başladı.Telefonum defalarca çalmıştı ama ben bencillik edip bakmamıştım.Arayan annemdi,Babamdı...Bir sürü mesaj bırakmışlardı... Mesajlar şöyleydi;
"Duru nerdesin?"
"Duru neden telefonunu açmıyorsun?"
"Duru bir şey mi oldu?"
"Duru bizi meraklandırma."
...
Diye gidiyordu.Mesajlara cevap verdikten sonra hayatımda neler olduğunu ve neler yapmak istediğimi gözden geçirdim.Kendimle konuştum...Kendi ile konuşanlara deli diyorlar ama insanı en iyi kendisi anlardı...Kendinden başka güvenli limanı mı vardı ki insanın?

Artık mutluydum."Üzülmek yok duru."demiştim kendime.Hedeflerim neydi peki? Ne yapmak istiyordum.Maddeler halinde sıraladım.Ve gerçekten yapmak için yazdım bunları.
1-Resim konusunda adımı tüm dünyaya duyuracağım.
2-Her ne olursa olsun dimdik duracağım.
3-Toprak tekrar gelirse onu asla affetmeyeceğim. Bu detayı atlayamazdım.Eğer atlarsam eksik ilerlemiş olurdum. Hayat işte az önce plan yapanları eleştirirken şimdi kendim plan yapıyordum.Geleceğim için...

Aklıma çok güzel bir söz geldi. "Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,
öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o ama...bozmadım."
~Özdemir Asaf 'ın güzel sözlerinden biriydi bu söz sadece.Ama gerçekten aşırı anlamlı bir sözdü...
     Artık eve gitmem gerekiyordu.Yolda giderken çok tatlı bir kedi gördüm.Öylece mırlıyordu.Yanımda yiyecek bir şeyler yoktu.Hemen markete ilerdeki markete girdim ve ona bir mama aldım.Kedi beni aynı yerinde bekliyordu.Başını okşadım.Yumuşacık tüyleri vardı.Öyle güzeldi ki.Mamasını verdin önüne.Mırlaya mırlaya yemeye başladı.Aşırı tatlıydı.Yemeğini bitirmesini bekledim ve o bitirdikten sonra ona veda edip eve gittim.

Eve gittiğimde Hazal beni bekliyordu.Nedenini bende bilmiyordum.
"Sonunda geldin."dedi.
"Ne oldu ki?"
"Duru,Toprak gidiyor!"dedi.
"Gitsin ne yapayım?"
"Duru?Sen Toprak'ı seviyordun ama neden gitmesine engel olmuyoruz?"dedi.
"Senin de dediğin gibi "SEVİYORDUM" ama eskiden."dedim.
"Duru ben hiçbir şey anlamıyorum.Toprak sana bir şey mi dedi?
"Toprak beye baştan beri güvenmemeliydim.Çok büyük bir hataydı ama hatamdan ders çıkardım.Hayatımdan çıkmaması için çok çabaladım. Belki çoğunuz farketmediniz bile. Ama artık istese de giremez hayatıma."dedim
"Ne dedi sana?"
"İlla bir şey mi demesi lazım?"
"Belli ki bir şey demiş yoksa böyle davranmazdın."
"Yurt dışına okula gidecekmiş işte. Öyle dedi bana."dedim.Hazal'ın yüzü bir anda düştü...
"Demek öyle dedi."
"Evet öyle dedi.Beni bir eğlence olarak kullandı."dedim.
"Duru-"dedi ama lafının devamını getirmedi.Yatağımın üzerine oturdu ve dakikalarca duvara baktı.
"Hazal benden bir şey saklamıyorsun değil mi?"dediğimde bir anda panikledi.
" ha-hayır neden öyle düşündün ki?"
"Hiç öylesine sordum."dedim.

Bir şeyler biliyor ama asla söylemiyor gibiydi. Hazal zaten birinin sırrını falan söyleyecek biri değildi. Zehir içer yine de söylemezdi.
"Duru öfkeyle bir şeyler yapma pişman olabilirsin."dedi. Belli ki sakladığı şey benimle ilgiliydi.
"Daha ne kadar dibe batabilirim Hazal?umurumda değil artık ne olacaksa olsun."dedim.
"Ben uyarayım da sonrası sana kalmış.Neyse ben gideyim."dedi. Onunla veda ettim ve odama geri çıktım. Elime kitabımı aldım ve okumaya başladım.En azından kitaptaki dünyamda mutluydum...

Kaybolan anılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin