Birinci Bölüm

104 4 0
                                    

Basketbol sahasında çekişmeli bir maç vardı. İki erkek canla başla maçı kazanmaya çalışıyordu. Bu maç ikisi için de önemliydi. Başlayalı yarım saatten fazla olmuştu ama daha potaya giren bir top yoktu. Hatta top potaya yaklaşmamıştı bile. Bir saat sonra ikisinde de can kalmamıştı ama bırakamıyorlardı. Top yere çarpıp patlayana kadar da bırakmayacaklardı. İki erkek de birden yere yığıldı. Bunun üstüne arkadaşları sahaya koştu. İkisinin de güldüğünü görünce rahatladılar. "Bunu saymıyorum. Tekrar ve sağlam bir topla. başka bir maç yapacağız. Anlaştık mı?" dedi biri. Diğeri de "Önce matematik notlarını görelim. Bu maçın sonu o zaman belli olacak." dedi gülerek. Diğer çocuğun bakışı o gülüşe kilitlenmişti.
..................
Alper, önündeki matematik sınav kağıdına bakıyordu. Bu gidişle değil okulu bitirmek sınıfı geçemezdi. Diğer hiçbir dersi kötü değildi Ama şu matematik 10' dan 1 düşecekti. Evet,. sınav sonucu 10' du. 20 soruluk sınavın sonucu 10'du.
Sıra arkadaşı Enes, "Dostum, adını da mı yazmadın kağıda? 20 alırdın hiç olmazsa." dedi gülerek. Alper sinirle "Zaten ona vermiş 10 puanı. Ne yapayım oğlum? Girmiyor kafama matematik. Senin sonuç kaç? Oha! 70 ne lan? Ne yaptın böyle?" dedi. Enes'in kağıdını alarak çözümlere baktı. Her soruda daha da sinirleniyordu. Enes'e ,"Beni çalıştırman lazım oğlum. Yoksa sınıfı geçemeyeceğim ben." dedi. Enes, "Sana ben öğretemem. O kadar sabırlı biri değilim. Ama sana yardım edecek birini önerebilirim. Ondan daha iyisi yok. Hem sana 70 değil, ki onu bile alabileceğin şüpheli, 100 lazım. Gitmeyi düşündüğün üniversite için matematik notların yüksek olmalı." dedi.
"Kimmiş bana 100 aldıracak o ulu kişi?"
Enes pencereden taraftaki sıralara kafayı salladı. Sondan ikinci sırayı gösterdi. Alper orada oturan erkeğe baktı. Anında "O olmaz!" diye bağırdı. O hariç tüm sınıf Alper'e baktı. Muhtemelen yine kulaklığını takmıştı. Elinde de bir kitap vardı. Ama kitapta bir terslik var gibiydi. Kitabı ters mi tutuyordu? Enes, "Sakin ol abi. Erol'dan başka seçeneğin yok. Sınıfta ondan daha iyi matematik yapan yok. Bütün sınıfın matematik notlarını o düzeltti. Sen de inat etmesen senin de düzelir." dedi. Alper, "Oğlum, daha iki kelime konuşmuşluğumuz yok elemanla. Ne diyeceğim? Ben insanları kullanmaktan nefret ederim. Hem onun Yeliz ve Asım'dan başka kimseyle konuşmadığını gayet iyi biliyoruz. Sınıf da soruları Yeliz ve Asım ile ona iletiyor. Yoksa adam kapı duvar. Yüzlerine bile bakmıyor. Sence benimle konuşur mu?" diye sordu. Enes, "Bunu ayarlayabiliriz." deyince Alper koca gözlerini daha açtı ona.
"Erol ve senin iki ortak özelliğiniz var."
"Biri aynı sınıfta olmamız, diğeri erkek olmamız."
"Hayır geri zekalı. İkiniz de basketbol oynamayı seviyorsunuz. İkinizin de kötü olduğu bir ders var. Senin matematik, onun tarih. Sanırım Türkçede de biraz zorlanıyormuş."
"Peki bunlardan bana ne?"
"Ne demek bana ne? Sen Türkçesi 100 den 5 düşen Alper'sin değil mi? Düşünsene o sana sayısalda yardım eder. Sen de eşek değilsin ya! Onun sözeline el atarsın artık . Boş zamanlarda ya da kafa dağıtmak için de basketbol oynarsınız işte."
"Bunu ben kabul etsem bile o kabul etmez. Sallamaz bile."
"Alper, sen tamam de. Gerisini ben halledebilirim. Asım karşı komşum. Ona bir çıtlattım mı tamamdır senin iş. Yeliz sadece kızlarla iletişim kuruyor. Erkek olarak sadece Asım ve Erol var konuştuğu. Asım ile yol buluruz."
Alper düşüncelere dalmıştı. Göz ucuyla Erol'a baktı. Erol, sınıfın en uzunlarındandı. Pencerenin altındaki sırada duvara yaslanmış bir şekilde oturmuş kitap okuyordu. Alper hala kitabı ters tuttuğunu düşünüyordu. Parmakları belli belirsiz hareket ediyordu. Bundan müzik dinlediğini çıkardı Alper. Kulak hizasında kumral düz saçları vardı. Açık tenliydi. Biraz asosyal de sayılabilirdi. Acaba hiç gülmüş müydü? Gülse nasıl görünürdü ki? Yüzü hep ifadesizdi. Erol kafasını kaldırmadan gözünü Alper'e dikti birden. Alper bunu beklememişti. Hemen gözlerini kaçırdı. Erol'un birkaç saniye daha kendisine baktığını hissetmişti. Bu kısa bakışmadan aklında kalan tek şey Erol'un uzun kirpikleri altına gizlenen ela rengi gözleriydi.
Ertesi gün, Alper okulun bahçesinde cips yerken Enes koşarak yanına geldi. Yüzünde güller açıyordu. "Müjdemi isterim kardeşim." dedi cipsten biraz alırken. Alper, " Ne oldu, okul mu değiştiriyorsun?" dedi sinir etmek için. Enes kafasına vurdu. "Biz adam için kıçımızı yırtalım. Adam gelsin sinir etsin. Neyse bunu sonra sorarım sana. Çıkışta işin varsa iptal et."
Alper şaşırdı. "Kız kardeşimle planım vardı. Buraya gelecek. Neden iptal edeyim." diye sordu.
Enes, "Çıkışta Erol ile maçın var." dedi.
Alper'in yediği cips boğazında kaldı. Öksürmekten gözünden yaş geldi. Enes sırtını sıvazlayarak ,"Rahat ol dostum. Eğer sen kazanırsan yaparmış. Kaybedersen de matematikten 10 almaya mahkumsun. O kadar." dedi. Alper, kendini toplayınca "Nasıl ikna oldu lan?" dedi. Sesi çatallaşmıştı. Enes, "Asım ile dün konuştum. O da beğendi fikri. Onlar da Erol'un tarihini dert ediyormuş zaten. Kabul edene kadar Erol'un başının etini yemişler.
....................
Asım, hadi bismillah, diyerek sınıfa girdi ve Erol'un yanına oturdu. "Ne haber kankim?" dedi tüm sevecenliğiyle. Erol, hiç bozuntuya vermeden, "Söyle, ne istiyorsun?" dedi. Gözünü kitaptan kaldırmamıştı. Asım, Erol'un lafı dolandırmayı sevmediğini bilirdi. Bu yüzden direk konuya girdi. "Alper ile ders çalışmaya ne dersin?" dedi. Erol gözlerini Asım'a dikti. "Ne saçmalık bu?"
Asım, "Hemen sinirlenme. Düşün, Alper matematikte dökülüyor, senin matematik 100. Sen Tarihte ve Türkçede içler acısısın. Alper'in de bu iki derste 90 dan aşağı almadığını biliyoruz. İkiniz birbirinize destek olursanız süper olmaz mı?" dedi. Söylediği şey gayet mantıklıydı sonuçta. Enes de sırasında onları dinlemeye çalışıyordu. Erol kitabını kapatıp masaya koydu. "Nereden çıktı bu? Derslerim için birine ihtiyacım yok." dedi. Asım, " Lan manyak mısın oğlum? Senin için didiniyoruz burada. Sözel dersleri kötü diye depresyona giren ben değilim. Şu kitabı geçen yıldan beri okumaya çalışıyorsun. Ben bir ilerleme görmüyorum. Aldığından beri hiç iki kelime okuyabildin mi?" dedi masadaki kitabı alarak. Kitabın adı Don Kişot idi. Erol, bir yıl önce kız kardeşinin zoruyla almıştı. Daha ilk sayfayı bile bitirememişti. Anlamıyordu ki yazanları. Türkçe olduğu halde Erol'a Çince gibi geliyordu. O sırada sınıfa giren Alper'e baktı. Alper, kendisiyle aynı boydaydı. Beden dersinde boy sırasında hep yan yana sıraya diziliyorlardı. Kocaman kahverengi gözleri vardı. Bunu bir ders önce bakıştıklarında fark etmişti. O an da bir garipti. Önce birinin kendisini izlediğini hissetmişti. Sonra aniden Alper'e bakmış ve göz göze gelmişlerdi. Alper de hazırlıksız yakalanmıştı. Hemen kaçırmıştı gözlerini. Ellerini hafif uzun saçında gezdirmiş ve sınıftan çıkmıştı. Şimdi de Erol'dan tarafa bakmamaya çalışıyordu. Bütün dikkatini elindeki basketbol topuna vermişti. Sırasına oturduğunda topu masaya koydu ve çenesini de topa dayadı. Sıra arkadaşı olan Enes'in dediği bir şeye cevap verdi. Erol, "Bunu ben kabul etsem bile Alper kabul etmez." dedi. İki yıldır aynı sınıfta olmalarına rağmen hiç Merhabaları yoktu. Asım, "Sen onu dert etme. Enes bir iki ders önce benimle konuştu. Fikir de ondan çıkmış zaten. Alper de seninle aynı şeyleri demiş aşağı yukarı. Şimdi sizi buluşturmak kalıyor geriye." dedi. "Dur bakalım! Kabul ettim mi?" Asım, ona sinirlenmişti. "Peki, düşün bugün. Yarın kararını söyle." Dedi. Gün içinde de tekrar konusunu açmadı. Ertesi gün Erol aklında bir fikirle geldi. "Tamam, ama bir şartım var." dedi. Asım havalara uçmuştu. "Söyle nedir şartın?"
"Alper benimle maç yapacak. Eğer kazanırsa tamam, bu dersleri yapalım. Kaybederse bir daha konu açılmasın." dedi. Asım'ın sevinci yarım kaldı. İçinden, sonunda bu okulda çürüyeceğiz, dedi. Erol'a da "Bir kere de zora sokmadan kabul etsen..." dedi. Erol, masum masum sırasında oturan Alper'e bakarak gülümsedi. "O zaman eğlencesi nerede kalır?"
....................
"En sonunda kabul etmiş Erol. Ama bir şartı varmış. O da çıkışta onunla basketbol oynaman. Kazanan her şeyi alır, kaybeden eve çıplak döner. Uzun lafın kısası dostum maçtan sonra bana teşekkür etmelisin. Gelecek kariyerine en büyük iyiliği yaptım."
Alper bunu kafasında evirdi çevirdi ve tek makul seçeneğin bu olduğuna karar verdi. "Tamam." dedi.

    Alper ve Erol, sahada karşı karşıya gelmişti. Enes ve Asım, hakemleri olacaktı. Top da sınıfın en uzunu olan Turgut'taydı. Alper'in kız kardeşi Simay ve Erol'un kız kardeşi Simge de sahanın dışında, "Bizim bu deliler ne yapıyor?" Diye konuşuyorlardı. İki kız daha ilk görüşte birbirini sevmişti. Merakla maçın sonucunu bekliyorlardı.

Alper "Kazanan her şeyi alır!" Dedi. Onu Erol da "Kaybeden eve çıplak döner!" Diye tamamladı. Turgut'un topu havaya atmasıyla oyun başladı. İzleyiciler için tam bir şölendi. Uzun boylu iki erkek, gömlek pantolon ile maç yapıyordu. Öğretmenler bile durup maçı izliyordu. Hangisinin kazanacağına dair bahis oynayanlar bile vardı.

İlk yarım saat dolduğunda potaya giren top yoktu. Hatta potaya yaklaşan top yoktu. İkinci yarım saatte izleyici sayısı büyük oranda azalmıştı. Potaya giren top yine yoktu. Her ikisi de yorulmuştu ama bırakan çürük yumurta. Üçüncü yarım saatte top patlatmasaydı daha bırakmazlardı. Top patladığı anda ikisi de olduğu yere düştü. Kızlar, "Abi!" Diye bağırarak yanlarına koştu. Abilerinin başlarını dizlerine koydular. Simay, "Abi iyi misin? Kendinde misin?" Diye sordu. Sesi korkudan titriyordu. Simge de ondan iyi değildi. "Bir şey söyle abi! Korkutma beni. Neden zorladınız ki kendinizi bu kadar?" Diye söyleniyordu.

Abiler gülüyordu. Kızlar önce birbirlerine baktılar. Biz bunlar için mi korktuk, dediler. Abileri dizlerinden attılar. Abiler hala gülüyordu. Asım ve Enes de tepelerinde durmuş gülüyordu. Onların gülüşmelerine en sonunda kızlar da katıldı.

Alper, artık sakinleştiğinde, "Bunu saymıyorum. Tekrar sağlam bir topla bir maç daha yapacağız." Dedi. Erol da, "Önce matematik notlarını görelim. Bu maçın sonucu o zaman belli olacak." Dedi gülerek. Alper'in bakışı, o gülüşe kilitlenmişti.

Simay, Simge'ye, "Biz bir şeyler yemeye gideceğiz. Siz ne yapacaksınız?" Diye sordu. Simge, "Biz de yemeğe gideceğiz. Beraber gidelim." Dedi. Erkekler, orada durmuş kızları izliyordu. Asım, "Dünyadaki en tehlikeli şey nedir, biliyor musunuz?" Diye sordu. Enes "Nedir?" Dedi. Asım, kolunu Enes'in omzuna attı. "İyi anlaşan iki kız arkadaş. Allah, Alper ve Erol'a yardım etsin." Dedi. Alper ve Erol, buna güldü.

Yemekte de sadece kızlar konuştu. Abiler sessizce yemek yiyordu. Buna sinirlenen Simay, "Siz, ne için oynadınız öyle?" Diye sordu. Simge de onu destekledi. "Evet. Öyle oturacağınıza anlatın bize. Neden kendinizi öldürmeye çalıştınız?" Olayı dinleyince de kızlar güldü. Simge, "Bunun için mi yani?" Dedi. Simay, "Peki ne zaman başlıyorsunuz?" Diye sordu. Alper "Bilmem." Dedi. Erol da ,"Daha karar vermedik." Dedi.

Kızlar gözlerini devirerek abilerinin telefonlarını alıp birbirlerine uzattılar. Telefon numaralarını yazıp kaydettiler. Çaldırıp onayladılar. Sonra telefonları abilerine verdiler. "İşte bu kadar!" 

Aşka Sıfat GerekmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin