Bu rüya beni çok derinden etkilemişti. Garip görünümlü varlığın söylediği sözler, köprüden atlayan adamın bilmediğim dilde söylediği şeyler ve gördüğüm onca korkunç şey ama en çok etkilendiğim bebeğin bebeğimin çığlık sesiydi. Geçmişte yaşadığım şeylerden de etkilenmiş olabilirdim.
Uyanır uyanmaz anneme anlatım ve bir psikiyatriyle konuşmamızı tavsiye etti. Bende kabul ettim çünkü bunları görmemin sebebi neydi diye çok merak ediyordum ve bir yandan da çok korkuyordum.
Bir psikiyatri den randevu aldık. Ve çarşamba günü randuvu saatinde 10.35 'te kliniğe gittik. Psikiyatri, odanın diğer ucuna karşılıklı yerleştirilmiş koltuklardan birine geçmiş oturuyordu. Psikiyatri, kırklı yaşlarında zayıf bir kadındı.
"Hoş geldin."
"Hoşbuldum."
"Daha rahat birbirimizi anlamamız için karşıma otura bilirsin. Adın ne ?"
"Buğlem."
"Tanıştığıma memnun oldum Buğlemcim, benim adım da Azize."
"Bende memnun oldum."
"Peki nasılsın Buğlem?"
"Şimdiye kadar nasıl iyi olabiliyorsam şimdi de öyle iyiyim."
"Pekala geçebiliriz o halde konuya istermisin sende."
"Yani evet başlayalım."
Sesim titreyerek rüyayı anlatım psikiyatriye. Masanın üzerindeki sürahiyi alıp bardağı doldurup bir yudum içip tekrar bıraktım ve psikiyatrinin söyleyeceklerini merakla beklemeye koyuldum. Psikiyatri meraklı bakışlarımı aldırmadan, aldığı notlarıyla meşguldü. Az önce duyduklarının içinde kaybolmuş gibiydi. Önemli yerlerin altını çizerken arada bir kafasını kaşıyor, yüzünü memnuniyetsiz bir şekilde kırıştırarak sayfalar arasında bir ileri bir geri gidiyordu.
Beklemekten sıkılarak kadının ofisini incelemeye başladım. Açık pastel tonlarında minimalist bir anlayışla dekore edilmiş ferah bir mekandı. Duvarlarda düzenli aralıklarla asılmış tablolar, büyük uzunca bitkiler, ve büyükçe bir kütüphane köşesi. Etraf da kadının özel hayatına dair hiç bir şey yoktu. Neleri severdi, neleri sevmezdi, nelerden korkardı, evlimiydi çocuğu var mıydı? Sanki iş hayatından başka bir hayatı yokmuş gibi davranmanın bir sebebi varmış gibiydi.
Sonunda psikiyatri defterini masanın üzerine bırakıp, ellerini birleştirip sonra bir şeyler anlamaya çalışıyormuş gibi gözlerini kısarak konuştu.
"Bu kâbusa benzeri rüyalar daha önce de gördün mü?"
"Evet geçmiş de ve son bir aydır görüyorum."
Tekrar notlarını açıp bazı yerlerin altını çizmeye başladı.
"Bana anlatığın için teşekkür ederim. Senin için de zor olması gerek. Dürüst olmak gerekirse, bu kabûsların ne anlama geldiği yada neden kaynaklandığı hakkında hiç bir fikrim yok. Bir sonraki seansımızda diğer rüyaları da anlatmanı isterim."
"Tamam olabildiğince anlatmaya çalışırım o zaman."
"Seni tanıdıkça bu kabûsun neyi tetiklediğini çözeceğimize inanıyorum. En çok nelerden korkarsın?"
"Boğulmaktan sanırım ve karanlıkta kalmaktan fazlasıyla korkarım."
"Anlıyorum, başka?"
"Bir fobim de var ama saçma ve komik olduğu için anlatmak gereğinde bulunmuyorum."
"Sen bilirsin." Diyerek gülümsedi psikiyatri.
"Geçmişinden biraz bahsetmek ister misin? "
"Peki nerden başlasam bilemedim."
"İstediğin yerden başlayabilirsin."
"Günlerden ne olduğunu bilmiyorum ama o günde her gün ki gibi can yakıcı kalbimde bir ağrı vardı. Hiç dinmeyecek bir ağrı.
Sanki ben bu dünya'ya ait değilmişim gibi davranıyorlardı. Kendimi fazlalık gibi hissediyordum, herkese zarar veriyordum herkes benim yüzümden üzülüyordu yada ben öyle düşünüyordum.
Ben kimseyi üzmek istemiyordum ben kötü biri değildim, hiçbir zaman da olmak istemedim.
Allah canımı alsa belki etrafımdaki insanların hepsi mutlu olur bundan emindim. Yani kısacası acıdan başka bir şey değildim.
En baştan anlatmaya başlıyım ilk dünyaya geldiğimde tabi her bebek sanki hayatın ve insanların ne kadar acımasız olduğunun farkındaymış gibi ağlayarak dünyaya gelir ve hepimizin hayat hikâyesi orda başlar.
Her papatya gibi benimde yapraklarımı tek tek kopardılar her birini başka yerlere attılar ben bir papatya olarak yapraksız kaldım. Kendi yapraklarımı tekrardan toplamak için yaşıyorum bu dünyada ama ben başaramıyorum tam başardım derken her şey alt üst oluyor.
Olsun ben alışığım bu yüzden fazla umurumda olmuyor bazı şeyler. Benim dünyaya gelmemi isteyen tek kişi vardı o da babamdı. Babamı çok ama çok severim...
Büyüğünce de değişen bir şey olmadı her şey o ilk gün ki gibi kaldı ve yüreğime saplandı aslında ilk başlarda kimsenin beni sevmemesi beni çok üzdü çok yara açtı. Tabi bir insana zorla sevdiremezsin kendinizi dimi. Bana güven diyemezsiniz. O bunu hissetmiyorsa tek bir söz söyleyebilirsiniz, sen bilirsin! Ama bende gün geçtikçe alışmaya başladım.
Yaşımı doldurdum ve bende her çocuk gibi anasınıfına başladım. Geleceğimden habersiz mutlu mutlu oynarken beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Bir çocuk vardı sınıfta en çok ondan ürperirdim. Kızların eteklerini, pantolonlarını indirmeye çalışırdı, o çocuktan hep uzak durmaya çalışırdım. Çünkü aşırı derecede küçük olsada yaptığı hareketlerden korkuyordum. Neyse geçelim bu konuyu çünkü önemsiz.
İlk okuldan sonra ki şeyleri bence insanların ders çıkarması gerek. Çünkü benim acı dolu hayatım ilk okulda başladı..."
Bunları anlattıktan sonra ilk okulda ki o olay aklıma geldikçe kötüleşmeye ve gözlerim dolmaya başladı.
" Buğlemcim sevgisizlikle büyümüşsün ne aileden nede çevrenden sevgiyi görmediğin için sevginin tam olarak ne olduğunu da bilmiyorsun. Ama hiç kendini sevmeyi denedin mi?"
"H-hayır. Hem kendimi nasıl sevebilirim ki? Karşılıksız kimse olmadan. "
"Aslında sorun işte burda her şeyi tek yönlü bakıyorsun. İlla birinin sarılmasıyla, öpmesiyle sevgi oluşmuyor. Her şeyi tek yapmayı tek başına bir işe kalkışmayı öğrenememişsin. Belki saçma gelebilir sana ama kendini de kendin sevebilirsin kendine sürprizler yaparak, iltifatlar ederek de olabilir mesela. Sadece deneyimli olmaya çalış o zaman daha mutlu ve huzurlu olursun emin ol."
"Çok güzel konuştunuz, bunları daha önce hiç düşünemedim. Daha ilk günden bana çok şey kazandırdınız. Direk bir sorun olduğunda pes ederdim ve kendimi yıpratırdım. Peki tamam sizin dediğiniz gibi, deneyimli olmaya çalışacam. Her soruna çok yönlü bakmaya çalışacağım. Bugüne ara versek mi?"
"Mutlu oldum şahsen sana bir şeyler kazandırdıysam. Peki olur sen nasıl istersen. Bir dahaki seansımızda görüşmek üzere kendine iyi bak."
"Teşekür ederim. Sizde!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esaret
Horreur24 yılık esaret... Gecenin ortasında ansızın uyandım, bu seferin öncekilerinden farklı bir uyanış olduğunu anlamam biraz zaman almıştı. Içten dışa doğru uyuşturan çeyrek asırlık uyku, zamanın bitmek bilmeyen girdaplı akıntısı, sona ermek için bu gec...