Yolculuk

100 19 4
                                    


Köyden çıkalı çok olmamıştı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen sıcaklık hat safhadaydı. Fakat bu bizi yıldırmamalıydı. Ne de olsa hayat defterimizi yeniden karalamaya başlamıştık. Dönüşü yoktu.Böylesi bir yolculukla daha önce sınanmadığımdan meşakkati çoktu. Ama sabretmeliydik. Bayağı bir yol kat etmiştik ve hayli yorulmuştuk. Şehre ancak iki saatlik mesafe kalmıştı. Fakat çocukluğuma yorunuz, sabırsızlık ve usanmışlıkla yola devam etmeliydim.

Aradan saatler geçmişti. Bıkkınlık ve sonrasında gelen tiz bir yorgunluğa rağmen şehrin ihtişamını görmeye nail olmuştuk. Öyle büyük, öyle kalabalıktı ki çektiğimiz cefayı unutup, hislerim yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Komşularımızın anlattığı kadar vardı. Buna kesin kanaat getirmiştim o vakit. Onca sıkıntının ardından geriye kalan yolu zevkle devam etmeye başlamıştım. Fakat bu heyecan yüzümü anneme doğru çevirene dek sürebilmişti.

Annem terler içerisindeydi. Ufak ufak iniltilerini duyuyordum. Babam atı kontrol ettiğinden arkasına bakamıyordu pek. Annem sancılanıyordu. Hamilelikten miydi ? Yoksa sıcaktan dolayı mıydı ? Anlayamadım. Kuşkulanmıştım çünkü şehrin sanki büyülü nahoş havası vardı. Yakınlaştıkça annem daha da kötü oluyordu. Bunun böyle devam edemeyeceğni düşündüm ve babamı omzundan dürttüm.

Babam irkilerek atın dizginlerini kendine doğru çekip durdurdu. Arkasına döndüğünde annemi o halde görünce telaşlanıp yanına geldi. Ellerini önce annemin alnına, sonra da yanaklarına doğru götürdü. Burkuk bir ses tonuyla:

"Hanım neyin var ?" Cevap alamayınca parmak ucuyla tokat atmaya başlamıştı.

Korkmuştum açıkçası. Annemi ilk defa bu haliyle görüyordum. Babam durumu anladı ve at arabasının başına geçti. Alel acele şehre ilerlemeye başladık. Annem baygınlık geçiriyordu. Önümdeki testiden su vermeye çalışıyordum lakin bir damla su içecek gücü yoktu garibimin. Ben de ancak dudaklarını ıslatacak ve onu serinletecek kadar su verebiliyordum.

Babam telaşla dolu dizgin ilerletiyordu bizi. Ama bu telaş gözüne perde indirmişti adeta. Pek göremiyordu yolu. Bayağı sarsılıyorduk. Tekerleklerden gıcırtı sesleri geliyordu. Ben ne kadar endişelensem de babam her şeye rağmen atı neredeyse ciğerleri patlayana kadar koşturuyordu. Ne yazık ki arka teker büyük bir taşa denk gelerek yerinden çıkıverdi. Babam aniden atı durdurdu. Hızla aşşağı inerek, serzenişle:

"Hay Allah kahretsin, bir bu eksikti." dedi. Durgun bir vaziyette elini kasketine doğru götürdü. Düşünür bakışlarla saçlarını kaşımaya başladı. Hemen harekete geçti.

Teker mı yerinden çıkmıştı. Çevreden bir çomak aramaya başladık. Az ileride şekli düze yakın bir değnek bulmuştum ve babama uzattım. Hemen alarak tekerlegi çomak yardımıyla yerine soktu. Derin bir nefes vererek:

"Ben bu gamsız feleğin tekerine çomak sokayım." dedi. Ve annemin yanına geldi. Ateşini kontrol etti. Anneme:

"Dayan az kaldı. Pek yakında her şey düzelecek." dedikten sonra incitmeden yüzünü okşadı.

Ata biraz su verdikten sonra geriye kalan yolu tamamlamaya başladık. Bunca sıkıntının bunca derdin ardından şehre varmıştık. Uzaktan küçücük görünen binalar bir anda yel değirmeni oluvermişti gözümde. şehrin içinde ilerledikçe gözüm daha da kamaşıyordu. Yüzlerce insan, araçlar, korna sesleri, düdük çalan trafik polisleri... Nutkum tutulmuştu. Acaba bu esrarlı şehir bizi kimsesiz mi bırakacaktı ? Yoksa komşularca söylenip durulan şefkatli kollarından bize pay mı verecekti? diyerek sual ettim. Yol yordam bilmiyorduk. Babam biraz ilerledikten sonra sokaktan geçenleri durdurarak sorular sormaya çalışıyordu. Yakınlarda hekimhane var mı ? nasıl gidebilirim ? Nerede...

Hayatım Cebimde Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin