Uyuya kalmaya yetecek kadar uzun bir süre sadece nefesimi dinledim ve kendimi sakinleştirdim. Zihnim durgun bir su gibi berrak olana kadar yerimden kalkmadım. Odanın kapısını yavaşça açtığımda alt katta hiç ses duyamadım, mutfak sessizdi, oturma odası da öyle, odalarına çıkmış olmalıydılar. Bunu fırsat bilerek balkona kaçmaya karar verdim, muhteşem bir eylül akşamıydı ve serin havanın ruhuma iyi geleceğine emindim. Sessizce balkonun kapısını açtım ve arkamdan kapattım, yumuşacık pofuduk krem rengi koltuğumuz kollarını açmış beni bekliyordu, balkonda oturmayı çok sevdiğimiz için en güzel koltuğu balkona koymuştuk yoksa çoktan bu koltuğu odama taşırdım, en sevdiğim yer balkondu, her açıdan bana çok huzur veriyordu. Resmen koltuğa kendimi attığımda gülmeden edemedim, bu yumuşaklık insanda sinir stres bırakmazdı. Sonra doğrulup balkonumuzu saran sabah yarısını açık bıraktığımız portatif camlarda saçımı görünce şok oldum, darmadağındı, kendimi dansa nasıl kaptırmışsam artık. Tokayı çıkarırken bir yerlerden kıkırdama sesi duydum, kızlara mı yakalanmıştım? Etrafa bakınınca kimseyi göremedim ama dikkatimi verince Matty'nin kendi balkon kapısına dayanmış güldüğünü gördüm, beni farkettiğinde öne doğru yani bizim balkona yürüdü.
"Yine neye gülüyorsun." dedim sinirli olsam da gülmeden edemedim.
"Saçın.. karışık bir yumağa benziyor." dedi sırıtarak.
"Farkettim.." dedim utanarak, o sırada tekrar topluyordum.
"Dans ediyordun sanırım."
"Açık bir kitap gibiyim değil mi?" dedim ümitsizce bugünü komple değerlendirerek ama o bunu anlayamazdı.
"Aslında.. bence açık bir kitaptan epeyce uzaksın." dedi kurnaz bir gülümsemeyle "şimdi güzel oldu." dedi saçımı ima ederek.
"İşlerin bitti mi? Yorgun görünüyorsun." dedim, ona dikkatli baktığımda gözlerini çevreleyen halkaları görmüştüm.
"Yine olaylı bir gün oldu ama sonunda bitti, eksik hiçbir şey yok." dedi bıkkın bir sesle.
"Ah, sevindim." diyebildim sadece, böyle durumlarda söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum.
"Sen ne yapıyorsun yalnız? Sinirli bir halin var.." elbette yüzümden her şey okunuyordu.
"Kızlarla aram bu aralar pek iyi değil, biraz kafa dinlemeye çıktım, burası benim en sevdiğim mekan." dedim moralimi bozmamaya çalışarak.
"Hımm.. bir planın var mı?"
"Hayır, mümkünse uyuyana kadar burda duracağım hatta burda uyuyacağım." dedim o an karar verip, esinti mis gibiydi, camları da kapattım mı battaniyemle üşümezdim.
"Buraya gelmek ister misin? Senin yaptığın onca şeyin yanında bir hiç ama en azından sana bir kahve yapabilirim." diye sordu tatlı tatlı.
"Matt.. teşekkür ederim ama sen çok yorgun görünüyorsun." dedim çekinerek, ona eziyet olmak istemiyordum, resmen dökülüyordu.
"Bir kahve ikimize de iyi gelir bence. Hem kahveyi özenle fincana döküp süt tozuyla harmanlayışımı görmen gerek, kusursuz olur, hiç topak kalmaz. İstersen senin için içine vanilya şurubu bile katabilirim." ciddi ciddi konuşuyordu ve ben de bir an durup cidden dinledim, sonra da bir kahkaha patlattım elimde olmadan, kızların duymamasını umsam da artık kaçmıştı.
"Hiç ama hiç güleceğim yoktu Matt, bir de ciddi ciddi dinliyorum!" dediğimde hala gülüyordum.
"Ee, ne diyorsun?" Dediğinde kafam karışık bir şekilde ona döndüm.
"Neden sen buraya gelmiyorsun. Bu koltuk inanılmaz rahat, bayılacaksın." dedim, onun balkonunda şuan için birkaç tahta sandalye vardı ve bu rahatı bırakıp oraya geçmek ahmaklık olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utançla Dans
RomanceDans. Charmaine Lowes için hayat danstan ibaret. Bir de iki baş belası Blaine ve Annie. Onlar olmadan Charmaine belki de o tutkuyla bağlı olduğu dans dünyasının içinde bulamazdı kendini. Kendisi biraz utangaçtır da. Tanrım, biraz mı? Bu dünyada görü...