Sabahın erken saatleriydi. Mart ayının neşesi vardı gökyüzünde. Hava ne çok sıcaktı ne de çok soğuktu. Doğayı neşeli tutan şey de buydu. Kuş cıvıltıları eşliğinde yüzüne güneş vuran genç kız uyandı. Yavaşça gece üşümekten bembeyaz olan ellerini gözlerinin hizasına getirip gözlerini ovuşturdu. Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey çift kişilik beyaz ahşaptan yapılmış yatağının tülleriydi. Yattığı yerden doğrulup yastığını düzeltti ve komodin üzerinden su bardağını alıp suyunu yavaşça yudumladı. Yine klasik olan günlerinden birini yaşayacağını düşündüğünde aklına gelen şeyle kocaman gülümsedi. Bardağı komodine dikkatlice bıraktı, bacaklarını yatağın dışarısına attı ve ellerinden destek alarak yataktan kalktı. Saten krem geceliği, rengi beyaza yakın sarı saçları, bembeyaz teni ve odasındaki krem eşyalar ahenk sağlıyordu. Yavaşça geceliğini düzeltip yatağının baş ucundaki aynadan kendine baktı.
Gözleri fazla uykudan şişmişti sanki. Aklına gelen bu düşünceyle başını olumsuz anlamda salladı. Bugün özel bir gündü onun için, tamamen mükemmel olmalıydı. Derin bir nefes alıp yatağına doğru döndü ve yatağını düzeltip odasının Eiffel Kulesi manzaralı olan camına yöneldi. Camın tüllerini çekti ve camı açıp derin bir nefes aldı. Yeni yeni çiçek açmaya başlayan ağaçlar insana huzur katıyordu, kız bundan emindi. Tül perdeyi geri çekip arkasına döndüğünde gördüğü piyanoyla gülümsedi.
On yedi yıllık hayatının en iyi anıları piyano sayesinde gelişmişti. Piyanoya olan minnettarlığını göstermek için hafifçe eğildi ve kendi kendine kıkırdadı. O sırada odaya giren süt annesini gördüğünde yüzündeki ifadeyi değiştirip birden ciddileşmişti. Ellili yaşlarda olan kumral saçlı kadın ona artık akşam için hazırlanması gerektiğini söyledi ve odadan ayrıldı. Bunu duyan genç kız koşarak banyoya ilerleyip sıcak bir duş aldı...
Cathérine duştan çıkalı bir saat çoktan geçmiş ve hazırlıklara başlamıştı. Evet kızın adı Cathérine'di. İsmi gibi saf olan kız askıda gördüğü kirli beyaz kabarık elbisesini eline alıp incelemiş ve giymişti. Elbisenin bel kısmında adeta bir korse havası vardı. Sırt kısmındaki ipleri iyice sıkılaştırıp güzel bir şekil vermişti. Aynadan kendine baktığında güzelliğinin farkına varıp kıkırdadı. Kurumuş sarı saçlarına o dönemin modası olan bir model yapıp elbisesinin rengine uygun kirli beyaz eldivenlerini yavaşça giydi. Süt annesinin odaya gelmesiyle saygıyla önünde eğildi ve kadının da yardımıyla dekoratif şapkasını saçlarını bozmadan takabilmişti. Şekerli parfümünü sıkıp zarif kolyesini boynuna taktı. Çantasını eline alıp kısa topuk ayakkabılarını da giymişti. Eline nota kağıtlarını alıp odasından çıktı.
Ahşap evin merdivenlerinden inerken ayakkabısının çıkardığı sesler sayesinde çalışanların bazıları evin tek kızının geldiğini anlayıp selam vermişlerdi. Kız, hepsine iyi dileklerini sunup tahta kapıyı açıp evden ayrıldı. Dışarıya çıktığında derin bir nefes alıp ona doğru gelen at arabasını gördü. Yardımcılar sayesinde at arabasına binip gideceği davete ulaşmayı umut etti. Kız düşüncelere dalmışken saraya varmışlardı bile. Versay Saray'ı...
İhtişamlı, kentin gözdesi bir yerdi burası. At arabasından inip babasının sağ koluna teşekkür etti ve sarayın bahçesinde yavaşça adımlamaya başladı. Gördüğü soylulara selam verip bazılarıyla da ufak sohbetler yapmıştı. İnsanlarla sohbet ederken sarayın giriş kapısına geldiğini fark etmemişti bile. Görevliye tam ismini söyleyip davetli listesinde olan ismi sayesinde içeri girebilmişti. İhtişamlı şamdanlar, avizeler, tablolar insanların lüks ve asil hayatlarının kanıtıydı adeta. , balonun gerçekleştiği salona girdiğinde derin bir nefes aldı. İnsanların arasında gördüğü piyano sakinliğini uçurup götürmüştü.
Cathérine, balonun gerçekleştiği salona girdiğinde derin bir nefes aldı. İnsanların arasında gördüğü piyano sakinliğini uçurup götürmüştü. Bugün burada piyano çalacaktı. Derin bir nefes almış o sırada ona yaklaşan genç sevgilisini görmesiyle rahatlamıştı. Uzun boylu gencin yanına yaklaşmasıyla sanki ortam daha da hareketlenmişti. Genç kızın bu durumun farkına varmasıyla kızaran yanakları çok tatlı duruyordu...
Delikanlı kıza vals teklif etmişti, kız heyecanla sevgilisinin dans teklifini kabul etmiş anılarına güzel bir anı daha eklemişlerdi. Çalan klasik müzik, iki bedenin dans sırasındaki uyumunun kanıtıydı. Genç delikanlının bir eli Cathérine'nin belinde diğer eli ise genç kızın küçük elini kavrıyordu. Dakikalar süren dans bir garsonun genç kızın kirli beyaz elbisesinin üzerine tepsi devirmesiyle son bulmuştu. Elbisesi kırmızı şarap rengini alan kız aceleyle sevgilisinden ayrılıp lavaboya koşuşturmuştu. Genç kız aceleyle elbisesini temizlemeye çalışırken arkasında bir beden hissetti. Hiç tanımadığı bir kokuydu bu. Telaşla arkasını döndüğünde göğsünün altında bir acı hissetti, bıçaklanmıştı. Destek almaya çalıştı duvardan, gücü yetmedi ama. Yere bıraktı kendini mecburdu. Elbisesi git gide kanla kaplanıyordu. Şarap kırmızısı ve kanın kırmızı karışıyordu. Birkaç kez bağırmayı yeğledi ama göğsüne giren ağrıyla yapamadı. Gözlerini kapatıp kendini sonsuzluğa bıraktı...
...
Anna gördüğü rüyayla beraber yerinden sıçradı. Yatağında doğrulup derin nefesler almaya çalıştı. Gece yarısıydı belli. Komodinin üzerinden su bardağını alıp elinin titremesiyle beraber suyunu yudumladı. Masa saatine baktığında sabah saat 04.02 gösteriyordu. Bardağı komodine bırakıp telaşla göğsünün altındaki doğum lekesine baktı. Bıçaklandığı noktadaydı tam. Gözlerinden akan yaşları umursamadan elini telefona uzatıp abisinin numarasını rehberde zor da olsa buldu ve çaldırdı...