10. Bölüm

12.4K 554 716
                                    

Kitabıma şans vermesini istediğiniz arkadaşınızı buraya etiketler misiniz?

Şimdiden etiketleyen veya etiketlemeyen herkese teşekkür ediyorum, iyi okumalar diliyorum, kocaman öpüyorum 🤍

••••••••••••••••••••••••

••••••••••••••••••••••••

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

☪ 10. BÖLÜM


"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!"

Kendime gelir gelmez çamurlu toprağın üzerinden yavaşça kalkıp üstümü iki elimle silkeledim. Mağaraya gidip hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Az önce yaşananlardan sonra artık eskisi gibi biri olacağımı sanmıyordum. Bir karar vermiştim. Bundan sonra Altay'ın taktiğini uygulayacaktım. Önceden o beni umursamıyordu, gözlerime bakmıyordu ama artık öyle bir şey olmayacaktı. Ortalık karışmış, devran değişmişti. Beni umursamadığı her anda yalnız olmayacaktı çünkü her daim ona olan tavrımı belli edecektim. Artık karşılıklı olarak birbirimizi görmezden gelecektik.

Karmakarışık olmuş saçlarımı ellerimle düzelttikten sonra yüzümdeki ıslaklıktan da kurtulmuştum. Mağaradaki dumanlı havadan sonra temiz hava biraz daha iyi gelmişti. Derin derin nefesler alıp verirken gözlerim sızlayan bileklerime kaydı. Halatın verdiği zarar epey büyük görünüyordu, yaralarım hep kabuk tutmuştu. Yüzümü buruşturdum ay ışığının altından gördüğüm görüntüye. Üzerimdeki gri gömleğin kol kısımlarını bileklerime kadar çekip yaranın üzerini kapattım.

Evet... Artık kendime gelmeli ve elimden geldiğince şu ortamdan kurtulmaya çalışmalıydım. Özellikle giymiş olduğum Reho'nun rahatsız edici pantolon görünümlü şalvarından kurtulmalıydım. İndirdiğim ıslak, çamurlu pantolon bile üzerimde bulunan kumaş parçasından bin kat daha iyi olacaktı benim için.

Dakikalar sonra mağaraya geçtim. İçerisi az önceye göre daha çok dumana sarılmıştı. Altay'ın yüzü mağaranın girişine dönük bir şekildeydi, bir şeyle uğraşıyor gibiydi. İçeriye girdiğimi fark edince elindeki sigarayı ateşin içine atıp ayağa kalktı. Diğer elinde kimin cebinden bulduğunu bilmediğim tuşlu bir telefon bulunuyordu. Yüzü tahminimce sinirden kıpkırmızı görünüyordu.

"Telefonu nereden buldun?" diye sordum merakla. Madem bir telefon bulmuştu şimdiye kadar neden böyle beklemekle uğraşıyor, boşu boşuna zaman kaybediyorduk? Arayıp yardım istemek için neyi bekliyordu?

"Eyşo'nun üzerinden çıktı."

"Yardım iste, neyi bekliyorsun?" diye sordum heyecanlanarak.

"Telefonun şarjı bitmiş, açılmıyor." dediğinde kurtulma ümidim bir kez daha yerle yeksan oldu. Kolay kurtuluş yolunun bize uğramasının mümkünatı yoktu. Bize kısa yollu çıkışlar haram kılınmıştı sanki. Yüzüm düştü bir anda.

EKSTREMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin