yıldızlar ağlıyor, gitme

315 43 55
                                    

"Dikkat et, geliyor sessiz rüzgar. Güneş gidiyor, çiçekler tekrardan soluyor. Fırtına yaklaşıyor, geçiyor yaz günleri. Bizi günahkar ilan eden günler daha da yaklaşıyor kapımıza. Korumamı bekliyorsun seni, benim ruhum tamamen günahları ödemeye hazırken. Kilisenin çanları çalınca geliyor gitme vakti, küçüğüm. Kutsa kendini, güneşin ışıkları altında. İnsanlar beni cezalandırırken günahlarım için, kutsa kendini geç olmadan. Hisset şiirler yazılan teninde güneşin ışığını, bu şehirde. Koru kendini, tanrının cezası olan fırtınadan tamamen arınarak, miniğim. Koru kendini, benim ruhumdan. Karanlıktan kaç küçüğüm, aydınlığa erişene kadar. Tamamlanmamış olan tablomuzun anısına, koru kendini. Benim yapmam gerekeni ancak yapamadığımı yap Felix, Tanrının bize yaşattığı acıların inadına. İnsanların inadına yaşa, çiçeklerin açmasını bekle saklandığın yerde, kutsanmış bir şekilde. Kapına dayandığında fırtına, bekle bir kuşun cıvıltısını. Yazın arınmışlığı adına bekle özgürlüğün sesini, bizim aşkımız adına. Direttiğinde kurnaz fırtına, sakın izin verme ona. Tamamen temiz ve arınmış olan ruhun ile, küçüğüm izin verme onlara."

Kilise zili büründü bir haberci hitabına. Bağırdı, gitme vaktinin geldiğini. Ayrılığın zamanı olduğunu, bir başka aşkın kapandığını. Daha tizdi sesi eskilerine göre, daha acı. Duyan herkesin içine bir acı düşürdü, bir keder. Küçüğü, sarıldı gidecek olan aşkına. Sarıldı sıkı sıkı, sessiz kalıp ayrılmayı bekledi bir incir ağacının altında. Sıkı sıkıya sarılıp seçmeye çalıştı tek tek kelimelerini. Biliyordu, asla hissettiklerini dile getiremeyecekti. Asla tamamen açamayacaktı kendini, ruhu yaşlı ve bitap adama. Sondu bu, kelimelerin sonu ve bir hiçliğin başlangıcı.

"Sessiz fırtınadan önce alıyor seni bir çan sesi, ne fark eder benim kendimi korumam? Karanlık çökerken yavaş yavaş, karanlıktan korkan ruhum sensiz nasıl dayanır bu kabusa? Korumanı istemiyorum bizi, çoktan günahkar ilan edilmişken. Kış soğuğu dayandı kalbimin kapısına, vuruyor şiddetli. Günahkar olduğumuz için gidiyorsun, bir hiç uğruna. Tanrı asıl acıları şimdi ilan ediyor benim adıma! Sen yokken olacak olan boşluk, sürükleyecek ve hapis edecek içindeki efkara. Şiirler yazılan tenim, sadece kalemi tutan sen iken hissediyor güneşin ışığını. Özgürlüğün sesi senin sesine dolmuş, beklemek saçma olmaz mı o zaman? Tanrı her zaman bir bedel ödemek için bekler yukarıda, elinde bir silahla. Bize olan silahı aşkımız, Hyunjin. Tanrı bu şekilde acıtıyor canımızı, en büyük silahıyla. Günahkar ilan edilmiş bir ruh, ne kadar temizlenebilir bir ecelle? Saklanalım bu incir ağacının yarattığı görünmezlik ile, sonsuza dek. Bedenlerimiz arınsın tekrardan, dokunuşlarımızla."

Büyük olan çekti küçüğünü kollarının arasına, konuşurken dolmuş gözyaşlarını bırakması adına. Hıçkırarak ağlamasına izin verdi, sıkı sıkı sararak. Kokladı saçlarını, öptü yaşlarla karışmış dudaklarını. Ve dedi ki; Söz veririm karanlığın çökmüş olduğu evinde seni bulup aydınlatacak ruhum karanlığını, aynı senin yaptığın gibi küçüğüm, güven bana. Ancak şimdi dokunuşlarım daha da kirletecek bedenini, sen arındığını sanarken.

"Nasıl dersin böyle bir şeyi? Ellerinin sürtüğü her bir zerremde açıyor çiçekler. İzin ver son kez hissedeyim bunu, alacaklar çiçeklerimi ellerimden asla açmaması adına."

Yaklaştı büyük olan küçüklerinin dudaklarına, aldı dolgun dudakları kendi dudaklarının arasına, bunun son olacağını bilerek. Tadına doymayacağını bilerek öptü, hissetti Felix'in kalbinin parçalanışının sesini. Tattı tekrar tekrar dakikalarca dudaklarını, tekrar kilise zili çalana kadar. Ayrıldı duyunca tiz sesi, öptü küçüğünün her bir çilini. Ve mırıldanarak konuştu;

"Gitme vakti küçüğüm, gitme vakti."

Küçüğü hissettiği yıldızlara yakınlık hissini kaybetti o an, gerçekliğe dönmenin verdiği hüzün ile hıçkırmaya başladı rüyaları andıran adamın arkasından. Gitme vaktiydi, ayrılığın vakti ve bir felaketin başlangıcıydı artık.

Gitme... gitme... gitme...

Yıldızlar ağlıyor Hyunjin, gitme.

Ölüyor gökyüzü, seninle beraber. İsyan ediyor herkes, gitmen ile beraber.

Kıyamet kopuyor Hyunjin, yalnızım, bırakma beni.

Her bir zerrem korkuyor, ruhum siyaha büründü, Büyüğüm.

Koru beni, gitmenle beraber.

İzledi hiçliğe karışan adamı, gülünün solacağını, sonsuzluğa bürüneceğini bilerek izledi.

"Ölmek istemiyorum, korkuyorum bütün benliğim ile. Her şey senin temizliğin adına, küçüğüm. Ölmekten bir çocuk kadar korkuyorum, son kez hissediyorum yaşadığımı."

Tanrı acımasızdı, özellikle onlara karşı daha da acımasızdı. Kendi yarattığı hisler üzerine günahkar beller, ayırırdı. Sesini unutturur, kokusuna hasret bıraktırırdı. Yukarıdan gülerek izler, en küçük hatanda çığlıklarını hissettirdi. Tanrı acımasızdı, insanlar sadece birer kuklaydı. Her cuma yapılan ayinler birer kandırmacaydı, kimse günahsız değildi. Herkes cehenneme gidecekti, tanrı buna en başından karar vermişti.

Oturdukları incir ağacının altında beklemeye başladı kaderini, papatyaları sayarak.
İnanmak istedi büyüğüne tekrardan, bunun son olacağını bilerek. Kıyameti bekledi, kaderi ile. Yeminler etti tanrıya, en büyük düşmanı olacağı adına. Nefretini sakladı içinde, özlemini hediye etti yıldızlara. Yıllarca dinledi büyüğünü alan çan sesini. Ne attı adımını bir daha kiliseye ne de dua etti Tanrıya. Hissetmeye çalıştı yaşlı ruhu, asla başaramayacağını bilerek.

"Ruhumu yanına al Hyunjin, ölü bedenlerimiz bir olsun ruhlarımız asla buluşamasa bile. Adadım kendimi bir hiçliğe Tanrıya karşı çıkarak. Çalışıyorum bir ruh için, mutlulukla. Senin yaşlı ruhun ve ölü bedenin adına."

Bir daha açmadı güneş, yağmurların arkasında. Fırtına alt-üst etti her bir insanı. Güneş savaştı fırtınayla, yenildi bu savaşı asla kazanamayacağını bilerek. Yaz gelmedi bir daha, karanlık çöktü dünyaya. Kutsanamadı kimse, güneşin ışıkları altında. Arındırıcı yağmur zehirledi, günahlar ödenmiş sayıldı. Çiçekler açmadı bir daha, saklanacak yer kalmadı. Fırtına içine aldı her şeyi, günahlar tamamen silinmiş gibi dursada. Yarım kalan tablo asıldı duvarlara, kurumuş bir çiçekle. Yapraklarını tabloyu tamamlamak için döken çiçek, bir veda bıraktı arkasında. Güneşin asla gelmeyeceğini bildirerek.

"Kutsanamadım ben güneşin ışığında sevgilim. O yüzden arınmayı denedim yağmurda, yağmurun daha da zehirleyeceğini bilmeden. Günahkar değilim artık görünüşte, en büyük günahkar ben olduğum halde."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
yıldızların senfonisi, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin