10. Misafir

0 0 0
                                    

   Kendi düşüncelerimle boğuşurken bir yandan yemeği hazırlıyordum, bir yandan Ann'e direktif veriyordum, bir yandan da kendimle kavga ediyordum. Bende ne gibi bir sorun vardı da her zaman uğraşılması, bir şeylerin açıklanması gereken kişi ben oluyordum? Ben kendimi bilmiyor muydum, tanımıyor muydum? Ann nasıl oluyor da benim kendimden korktuğumu ya da benim kendimden kaçtığımı söyleyebiliyordu? Benim kendimle ilgili bilmediğim neyi o biliyor olabilirdi? Saçmalık! Beni üzmekten başka bir şey yaptıkları yoktu, bana iyice sorunlu biri olduğumu düşündürüyorlardı, inandırıyorlardı. Zaten yeterince takıntılı biri değil miydim? Kendi içime kapanıklığımla ve özgüven eksikliğimle mücadele etmeye çalışırken üzerime daha da fazla yük eklemek acımasızlıktan başka bir şey değildi.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Ann çok uzun bir aradan sonra çekinerek, tavukları çoktan beşamel sosunu döküp fırına vermiştim, makarnalar haşlanıyordu ve ben de pesto sosu için fesleğenleri yıkıyordum, o da salatayı hazırlıyordu.

"Kendimi düşünüyorum, beni kendi içimde soktuğunuz durumu düşünüyorum." dedim sitemle.

"Charmaine, özür dilerim. Sen neyi nasıl istiyorsan o şekilde düşünmeye ve yaşamaya devam et tamam mı? Ben bundan sonra hiçbir şey söylemeyeceğime ve Blaine'e anlatmayacağıma söz veriyorum, sana gördüklerimi ve fikrimi söyledim, sen bunu kendin göremediğin sürece hiçbir şey değişmeyecek, aşırı inat ve kapalısın. Değişmek istediğini söyleyip farkında olmadan bundan kaçtığını bilmiyorsun, bana kızmandansa susmayı tercih ediyorum, her zaman yanında olduğumu bil yeter." dediğinde sesi mesafeli ve üzgündü, harika.

"Hep böyle mi olacak yani? Soğuk ve mesafeli? Ne oldu bize bir anda?"

"Hayır bir şey olacağı yok, ben sadece senin için üzülüyorum. Görmeni isterdim.. Blaine de kendine özgü gıcık yöntemiyle de olsa senin iyiliğini ve mutluluğunu istiyor, ben de öyle. Sen de gerçekten istediğin zaman konfor alanını terkedeceğine inanıyorum." diyerek omuz silkti.

"Bu konuyu kapatıyoruz değil mi?" dedim umut dolu bir bakışla.

"Kapatalım." dedi derin bi nefesten sonra ve zoraki bir gülümseme yerleştirdi yüzüne, çok belliydi. Onu tutup kolundan çektim ve sarıldım sıkı sıkı.

"Ben sizinle hep çok mutluyum, tamam mı? Yalan söylemediğimi biliyorsun." dedim ve başıyla onayladı.

  Yemekler hazırdı ve ben makarnayı sosa bularken kapı çaldı. Gelen Blaine'di. Keyfine diyecek yoktu, etrafa gülücükler saçıyordu. Hemen duşa girip geleceğini söyleyip yukarı çıktı ve ben de balkonda yemenin daha hoş olacağını düşünüp tabakları balkona götürdüm. Ann de yemekleri getirdi ve her şey hazırdı. Matty'e mesaj atarak gelmesini söyledim ve birkaç dakika içinde kapı çaldı. Hepimiz balkona geçtik ve Blaine'in gelmesini bekledik. Geçen o kadar süre içerisinde hep dalgındım, aynı anda hem hiçbir şey düşünemiyordum hem de sersem gibiydim, neden öyle olduğunu anlamamıştı, halbuki zihnim berraktı.

"Ooo, artık bir dördüncümüz var sanırım he?" dedi Blaine dans ede ede balkona girdiğimde Matt'i görünce şaşırmıştı.

"Selam Blaine." dedi çocuk çekinerek, hiç de dinlenmiş görünmediğini farkettim, gözlerinin halkaları gittikçe kötüleşiyordu.

"Biz ziyafet çekerken çocuğu yalnız bırakacak halimiz yoktu." dedi Ann kıkırdayarak.

"Dört ayağının üzerine düştün Matt, bizim ev her gün ayrı bir curcuna." dedi Blaine de sırıtarak. Gülüşmelerden sonra yemeğe geçtik, ben Blaine'in yanında oturuyordum, masanın sandalyeli kısmındaydık, Ann ve Matt de koltukta oturuyorlardı. Hava kararıyordu ve çok güzel bir manzara vardı ufukta, kaybolan güneşin bıraktığı kızıllık çok hoştu.

Utançla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin