Duş biraz kafamı toparlamama yardım etmişti ama kendimi iyi hissetmiyordum. Ben ne yaptığımı, beni zorlayan şeyleri başardığımı, inat ettiğimi, çabaladığımı biliyordum ama bu yeterli olmuyordu, bir söz bunu yakıp yıkmaya yetmişti ve bu beni çileden çıkarıyordu. Saçımı kurutup mutfağa indim, klasik. Dolabı açıp ne yapsam diye uzun uzun düşündükten sonra bozulmaya yüz tutmuş balkabaklarını değerlendirmeye karar verdim ve şipşak kremalı bir balkabağı çorbası yaptım. Yanına yine pratik olsun diye tavuk göğüslerini bütün olarak marine ettim önce baharatla, sonra da badem sütlü, kremalı, bol baharatlı ve içinde karışık çerezler olan bir sos hazırladım ve tavukları mühürledikten sonra sosun içine atıp biraz da orda pişirdim. Yanına sadece bol yeşillikli peynirli bir salata yapacaktım, bu kadarı benim için yeterliydi. Ondan önce çok ani bir kararla krem karamel yapma isteğime karşı koyamadım ve tavuklar pişerken bir yandan karameli yakıp bir yandan da asıl pudingini karıştırıyordum, işte bu kadar basitti. Her zaman çok yönlü biri olduğumu düşünürdüm, aynı anda farklı şeyler yapmak bana kolay geliyordu ve zevk veriyordu, aynı şeyler dans için de geçerliydi, farklı ve anlamsız bile olsa tarzları birleştirmek benim çok hoşuma gidiyordu nedense. Bir saate yakın bir sürede işim bitmişti neredeyse, krem karameli soğumaya bırakmak için kaselere aktarmıştım ve son olarak salataya geçiyordum ki kapı çaldı. Matty'di, elbette.
"Selam.." dedi çocuk çekinerek, yüzünde endişeli bir ifade vardı.
"Selam." dedim ben de bir tebessümle.
"Nasılsın? Ne olduğunu anlamadım çıkışta, aklım sende kaldı." dedi çocuk.
"Kötüyüm elbette, canım çok sıkıldı. Gelmek ister misin? Yemek yaptım." dedim, ayak üstü konuşulacak bir şey değildi.
"Boşver şimdi yemeği, ne oldu?" dedi yine endişeli bakışlarıyla.
"Yemeği boş mu verdin sen?" dedim dayanamayıp kıkırdayarak, "Gel hadi, yalnızım." dedim başımla işaret ederken.
"Kızlar nerede?"
"Festivale gittiler." dedim gözlerimi devirerek.
"Festivale mi?" Hiç böyle bir şey beklemiyordu herhalde, şaşkın bir gülüşü vardı.
"Evet. Los Angeles'ta Sonbahar Festivali varmış okuldan kalkan otobüsle gittiler."
"Sen neden gitmedin?" İfadesi yumuşacıktı.
"Canım sıkkın," dedim omuz silkerek, "ve pek hoşlandığım söylenemez." diye yüzümü buruşturmadan da edemedim.
"Elbette." dedi kıkırdayarak, bunu tahmin etmesi pek de zor olmasa gerekti.
"Geliyor musun?" dedim sinirli davranmaya çalışarak ama ağzımda gülerek çıkmıştı.
"Tamam tamam geldim, hem bu mis gibi kokulara kim karşı koyabilir ki zaten?" diye göz kırptı içeri geçerken.
"Heh şöyle. Bir tek salata kaldı, sonra yiyelim olur mu?"
"Tabii, sen biliyorsun." dedi bana bırakarak ve ellerini yıkamak için banyoya çıktı.
Ben de hızlı hızlı salatayı hazırlamak için mutfağa gittim. Tavuğun altını kapattım ve yeşillikleri doğramaya başladım.
"Bugün şirin pijamalar yok mu?" dedi Matt farketmemiştim ama mutfak kapısına dayanmış beni izliyordu gıcık gülümsemesiyle.
"Matt!" dedim ben de ona gıcık bir bakış atarak.
"Şaka!" Gözüme gözüme sivrilttiği dişleri parlıyordu. "Balkona çıkarız değil mi?"
"Bilmem, öyle mi istiyorsun?"
"Çok hoşuma gitti orası, hem biliyorsun artık bizim gizli buluşma mekanımız." dedi sonunu fısıldayarak, sanki biri vardı da evde, bu tatlılığa kızmak mümkün müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utançla Dans
RomanceDans. Charmaine Lowes için hayat danstan ibaret. Bir de iki baş belası Blaine ve Annie. Onlar olmadan Charmaine belki de o tutkuyla bağlı olduğu dans dünyasının içinde bulamazdı kendini. Kendisi biraz utangaçtır da. Tanrım, biraz mı? Bu dünyada görü...