Yüz dil bilsen, seni anlamayanların yanında dilsizsindir.
Hz. Mevlana"Bütün ünlü modacılar bunu kullanıyormuş, benim kızımda kullanmalı dedim ve sipariş verdim. Bununla dikeceğin kıyafetleri hayal ediyorum da... Şimdiden çok heyecanlanıyorum Katre." Annem konuştukça benim omzumdaki yük ağırlaşıyordu, dizlerimin üzerine çökmemek için zor tutuyordum kendimi. Benim yaşamak istediğim, hayal ettiğim bu değildi ki...
"Beğenmedin mi?" diye soran anneme çevirdim bakışlarımı. Gözlerimden süzülüp yanaklarımı ıslatan gözyaşlarını hissediyordum fakat durdurmak için hiçbir şey yapmak istemiyordum artık. Annem yanıma yaklaşıp elimden tuttu. "Ne oldu birtanem, neden ağlıyorsun? " diye sordu, yumuşacık bir sesle. Annemden beklemediğim bu karşılık beni daha çok ağlatmıştı.
Dilime kadar gelen fakat dudaklarımdan dökülemeyen her bir kelime hıçkırık olarak çıkıyordu boğazımdan.
Anne ben moda tasarımı okumuyorum, ben ilahiyat okuyorum.
Dilimden dökülmesi gereken cümle buydu ama ben korkağın tekiydim.
"Anne ben çok yoruldum." Tek söyleyebildiğim bu olmuştu. Yalan söylemekten yorulmuştum, istediğim gibi yaşamak isteyip yaşayamamaktan, bunun için çaba sarfetmekten çok yorulmuştum.
"Tamam bitanem gel odana çıkalım, uyu dinlen." dediğinde, sinirden gülümserken bulmuştum kendimi. Anlaşılamamak benim kaderimdi.
Odama geldiğimde, yatağıma oturdum, gözyaşlarım durmuştu fakat aklım bomboştu öylece karşımdaki duvarı izliyordum. Biraz sonra duyduğum akşam ezanının sesiyle kendime geldim. Üzerimi değiştirmediğimi bile şimdi fakettiğimden hızlıca kalktım yerimden. Üzerimi değiştirip kendimi banyoya attım ve abdest aldım. Akşam namazını kılmak için seccademi serdim. Namazımı kılsamda secdeden kalkmak istemiyordum. Biraz sonra yeniden dolmuştu gözlerim ve giderek şidetlenen gözyaşlarımla secdeye kapandım. Öyle yalnız ve çaresiz hissediyordum ki içimden yalnızca ağlamak geliyordu.
Kendimi ait hissetmediğim bu ev, bu hayat beni boğuyordu. Hele anlaşılamamak, kendini anlatamamak beni öldürüyordu. Hayatım başkalarının imrenebileceği bir yaşamken benim ise esaretim olmuştu. Altından da olsa kafes kafes değil miydi, uçmak isteyen bir kuş için.
Kafesteydim, her yanım altın olsa ne olurdu...
Akşam yemeği için Aslı kapımı çalıp içeri girdi.
"Anneniz akşam yemeği için sizi bekliyor Katre Hanım." Kızarmış gözlerime, ıslanmış yanağıma rağmen gülümseyebilmiştim. Katre Hanım, sahi esirlere ne zamandan beri Hanım deniyordu? Başımı sallayıp, oturduğum seccadenin üzerinden kalktım. Aşağıya indiğimde annemi masanın baş köşesinde tek başına otururken buldum.
"Babam yok mu yine?" Sorduğum soru ile annemin telefonunda olan bakışları beni buldu.
"Bodrumda ki otel için acilen gitmesi gerekmiş." dedi annem, bu durumdan hoşnutsuz olduğu yüzünden okunuyordu. Annemin solunda duran sandalyeyi çekip oturdum.
"Sen nasıl oldun, biraz daha iyi misin?" diye sorduğunda, istemsizce gülümsedim.
"Bu öyle bir yorgunluk değil anne, dinlenince geçmiyor." dediğimde, tek kaşını kaldırıp daha da dikkatle baktı yüzüme.
"Yine aynı konuysa eğer hiç açma Katre."diye bir uyarıda bulundu. Annemin neyim olduğunu, ya da neyi istediğimi çok iyi bildiğini bir kez daha anlamıştım.
" Öyleyse sana afiyet olsun anne... "diyerek oturduğum sandalyeden kalktım.
" Otur yerine, "dedi, sesi sakin çıksa da bakışları sertti. " Ve yemeğini ye. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbim de ki; Allah benimle
General Fiction"Aynı anda iki yerde olamazsın. Tıpkı aynı anda iki farklı insan olmayacağın gibi..."Her kelimesiyle ruhum sarsılıyor bedenim titriyordu. Kendime soramadığım, sorsam da cevabını ertelediğim tüm soruları sormuştu. "Nereye ait olduğuna karar ver. Çün...