bir: kopamayışlar&cenk

922 25 19
                                    

Leya'dan;
Dizimin üzerinde duran kitabın bir sonraki yaprağına çeviriyordum ki zilin çalmasıyla dudaklarımı büzüp yanımdaki Deniz'e döndüm. Deniz her zamanki gibi midesinde bir kara deliğin olduğunu kanıtlamak istercesine önündeki poğaçaları ağzına tıkıştırıyordu.

"Deniz yeter artık. Dünyaları yedin hala doymadın..."

"Kızım sen benim böyle atletik olduğuma bakma bünyem hemen eritiyor o yüzden acıkıyorum. Kaslarım mı erisin hem?"

Gözlerimi devirip sırf sinir etmek istediğimden biraz uğraşmaya karar verdim.

"Hangi kaslarmış canım onlar?"

"Sen dost musun düşman mısın Sarı?"

"Hı hı tabi... neyse hadi sınıfa çıkalım hem ders, coğrafya zaten hoca şimdi yoklama alır falan."

"İyi, tamam kız yürü hadi."

...

Bahçeden okula geçene kadar Deniz'in anlattığı kaplumbağasıyla ilgili şeyi dinlemeye ve bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışırken kafamı yavaşça sola çevirdiğimde basketbol sahasında onu gördüm ve gözlerimiz kilitlendi. Sanki bu dünya üzerindeki tek odağı gözlerimin içiydi. Donuk surat ifadesi kendimi rahatsız hissetmeme sebep olurken bir süre daha öylece kaldım. Gözleri her adımımı takibe almıştı, senkronik bir şekilde benimle yürüyordu. Bana bir ömür gibi gelen birkaç saniyelik olay, Deniz'in beni dürtmesiyle son bulmuştu.

"Leya... hala mı?"

"Yok! ya saçmalama..."

"Bak, lütfen canının yanmasını istemiyorum artık."

"Tamam. Daha ne kadar yanabilir ki hem?" dedim gözlerimi devirerek.

...

Kafamı sıranın üzerindeki elime koyup kapının girişine diktiğim gözlerimi kapattım. Karanlığımın içinde kaybolurken aklım tüm yaşanılanları film şeridi gibi gözlerimin önüne sunuyordu. Bir senede neler değişmişti böyle hala aklım almıyordu... burnumum sızısını hissediyordum sadece. Kendi aptallığıma kızıyordum belki de ya da yaşanılanların acısını kendimden çıkarmak kolayıma geliyordu.

Hocanın sesiyle kafamı sıramdan kaldırıp tahtanın olduğu yöne çevirdiğimde siyah saçlı, renkli gözlü bir  çocuğun müdürün yanında dikildiğini gördüm.

"Evet çocuklar, yanımda duran arkadaşınız Cenk. Artık sizin sınıfınızda. Cenk oğlum boş sıralardan birine hıh Leya'nın yanı boş. Oraya geçebilirsin." dedi eliyle benim olduğum tarafı işaret ederken. Cenk de onun gösterdiği doğrultuda yanıma geldi. Oturdu. Çantasını sırama koyarken gülümseyerek suratıma bakıyordu.

"Merhaba,ben Cenk. Dünyanın en sıkıcı sıra arkadaşına sahipsin şu andan itibaren..."

Komik bir çocuğa benziyordu, samimiydi de... en azından ilk izlenimim buydu onun hakkında. Dürüstlüğüne karşı altta kalamazdım. Gülümseyerek biraz yayılmış olan kalem kutumu kendi tarafıma doğru çektim.

"Bunun pek mümkün olduğunu sanmıyorum." dedim suratımı buruştururken.

"Nedenmiş o?" Yüzündeki ifade sorgulayıcıydı.

"E ben varken bu mümkün değil." dedim parmağımla kendimi gösterirken o ise gülümsemekle yetindi.

"Kusura bakmayın Selin hocam dersinizi böldük sizin de. Tekrardan hayırlı olsun. Cenk'e okulu gezdirirsiniz."

"Tabi müdür bey, arkadaşları ilgilenir. Kolay gelsin size de."

Müdürün sınıftan çıkmasıyla derse dönen Selin hocanın talimatlarına uyarak konuyu açtım: Yeryüzündeki Biyoçeşitlilik: Sayfa 29.

...

Teneffüs zilinin çalışıyla sınıftakiler dışarıya akın ediyordu adeta. Yanımda oturan sıra arkadaşım ise boş gözlerle onları takip ediyordu. Ah tabi ya çocuk okulu bilmiyordu ki nereye gitsin? Bravo Leya üstün zekanı yine konuşturdun kızım. Koluna dokunduğumda yönünü bana çevirerek tüm dikkatini bana verdi.

"Cenk... sana okulu gezdirmemi ister misin? Harika bir rehberimdir.  Alim Cezeri Koleji turu hem de senin için bedava! Üstelik 15 dakikada. Hı ne dersin?"

Bu garip tanıtımı komik bulmuş olacak ki suratına bir gülümseme yerleştirdi.

"Harika olur. Çok sevinirim... yalnız öncelikle yöresel lezzetlerden başlasak?"

"O zaman ilk durağımız kantin. İleri!"

Kapıdan çıktığımızda gözlerimi merdivenlerin oraya çevirdiğimde yine o ölümcül bakışlarla karşılaştım. Bazen gerçekten beni boğmak istediğini düşünmeye başladım artık. Çağan orada öylece durmuş sanki cinayet işlemişim gibi gözlerini üzerime sabitlemişti, suratında en ufak bir mimik yoktu. Cenk'in seslenişiyle kendimi toparlayarak yürümeye devam ettim. Garip bir şekilde hala gözlerini üstümde hissediyordum ya da paranoyakça davranmaya başladım artık. Kantine geldiğimizde bir portakal suyu alıp sağ tarafta en köşedeki masaya geçtim. Cenk'in yanıma gelmesini bekliyordum ki arkamdan omzuma dokunan parmaklar sırtımdan soğuk terler dökülmesine sebep oldu; Çağan?

"Üç dakika içerisinde tiyatro salonuna gel, bekliyorum." Kulağıma eğilip söylediği kelimeler beynimin süzgecinden geçmiyordu. Koca bir nedendi tek düşündüğüm. Sesinin o kadar soğuk ve derinden oluşuna rağmen parmaklarının değdiği yerler ateş gibi yanıyordu. Biraz daha eğilip yüzüme yaklaştığında nefesini suratımda hissedebiliyordum. Uyuşturucu bir etkisi vardı o mentol kokusunun kesinlikle. Kıpkırmızı kesildiğimi tahmin edebiliyordum, fakat o ise bize bakan onlarca surata aldırmadan devam etti.

"Bu yanındaki gerizekalıya bir açıklama yaparsan onu sekiz tur döverim haberin olsun. Seni bekliyorum güzelim 2 dakika 43 saniyen kaldı. Bu arada saçların güzel olmuş böyle dalgalı... su gibi."

Yüzümden uzaklaşan varlığının tamamen yörüngemden ayrılmasıyla kantinden çıkışını izledim. Herkes gibi... kantindekiler şok olmuş gözlerle bana bakarken bense donmuş kalmıştım.

"Dünyadan Leya'ya... dünya'dan Leya'ya!" Cenk'in biraz yüksek çıkan ses tonu yerimde sıçramama sebep olurken hala olayın şokunu atlatamamıştım. Cenk'in sandalyeyi çekip yanıma oturmasıyla birden ayağa kalktım. Tostunu masaya koyarken anlamayan gözlerle suratıma bakıyordu.

"Leya iyi misin?"

"Şey... iyiyim de Cenk benim yapmam gereken bir şey vardı. Şeye şey yapacaktım. Senin için sorun olmazsa ben bir gidip şey yapayım..."

"Tamam Leya'cım şeye şey yap sen..." dedi gülümseyerek.

"Harika! Sınıfta görüşürüz. Afiyetin güzel görünüyor tost olsun."

Hızlı adımlarla kantinden çıkıp koridora yöneldim.

...

Tiyatro salonunun kapısını açmamla dışarıdaki ışığın içeri vurmasıyla onun yüzünü seçebildim. Etrafa göz gezdirip kimsenin olmadığına emin olduktan sonra dikkat çekmeden içeri girdim. İnanın şu an ne yaptığımı ben de bilmiyordum. Şu an beni buraya kilitleyip yalnız bırakıp gidebilirdi bile... ki yapmadığı bir şey değil. Sadece o an güvenmek istedim. Koşulsuzca...

Kapıyı kapatışımla içerisi kapkaranlık olurken anlık bir korkuya kapıldım istemsizce.

"Hoş geldin prenses ben de seni bekliyordum..."

"Ne istiyorsun Çağan?"

"Çok basit..." demesiyle tüm tiyatro salonu sanki yıldızların ışıklarıyla dolmuştu. Kafamı kaldırmamla ışığın kaynağı olan tavandaki yıldızları gördüm. Parıldıyorlardı... gerçek yıldızlar kadar olmasa da.

Bölüm sonu.

Sizce Çağan Leya'dan ne isteyecek?

astrophile | leyçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin