"Hocam o nasıl bir Q. Kör oldum sayenizde."
"Sus be!" diye çirkefleştim. Her şeye laf ettirebilirdim ama support'luğuma asla!
Peki şu an ne mi yapıyorum? Dört öğrencimle birlikte bir internet kafede LoL oynuyorum!
Geçen seneki boş derslerin birinde sohbet ederken benim oyunlara olan ilgim öğrencilerin de ilgisini çekmişti ve o günden sonra bu konuyla ilgili bir çok sohbetimiz olmuştu. Bir gün Sinan -yine Sinan- ortaya bir fikir atıp hep birlikte oynamayı önermişti. Ben de aramızda bir sır olarak kalırsa bir seferliğine oynamayı kabul etmiştim. Etmez olaydım! Bir sefer bin sefer olmuştu çünkü.
Bir kere daha öldüğümde kafamı Ceylin'e çevirip sinirle yüzüne baktım. "Kızım nasıl jungle'sın sen? Gelsene şu koridora."
"Hocam n'apayım ya! Siz ölüp duruyorsunuz diye ben geri düşüyorum."
Kınayan bakışlarımı tekrar ekrana çevirdim. Aradan geçen 20 dakikanın sonunda ekranda kocaman harflerle yazan 'BOZGUN' yazısına bakarken kulaklarımdan duman falan çıkıyor olmalıydı. İki saattir oyun oynuyorduk iki saattir bozgun yiyorduk resmen!
Masadan kalkıp çantamı sırtıma taktım ve kasaya doğru ilerledim. Kendiminkiyle birlikte çocukların da parasını ödedikten sonra kafeden çıktım. Ceza olarak ödememeyi düşünmüştüm ama öğrenciydi sonuçta onlar. Yine kıyamamıştım. Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!
Çocuklar da arkamdan çıktığında hep birlikte sahildeki kafelerden birine oturduk. Hepimize birer kahve söyledikten sonra kollarımı göğsümün altında birleştirdim.
"Eee, bırakın oyunu falan da çalışmalarınız nasıl gidiyor?"
Ceylin gülümseyerek bana baktı.
"Benim çok iyi gidiyor hocam. Yazın zaten TYT bitmişti. AYT'nin de yarısını bitirdim neredeyse."
Ben de gülümseyip kahvemden bir yudum aldım ve gözümü üç beyefendinin üstünde gezdirdim. Sinanla Oğuz beni duymamış gibi etrafa bakarken Efe de Ceylin gibi gülerek baktı bana.
"Benim de az kaldı hocam. Geçenki denemede matematiğin hepsini doğru yaptım. Türkçeden de bir yanlışım vardı sadece."
Başımla onayladım. Öğrencilerimle arkadaş olmayı çok seviyordum. Bunda hem fazla sevecen ve heyecanlı kişiliğimin hem de yaşımın onlara yakın olmasının etkisi vardı.
Yanımda oturan Oğuz'a göz ucuyla bakıp dirseğimle kolunu dürttüm. "Sen ne âlemdesin?"
Yanaklarını şişirip derin bir nefes verdi. "Hocam malumunuz üzere benim matematikle aramda kişisel bir takım problemler mevcut. Şiddetli geçimsizlik var aramızda."
"Boşanma davası açsaydın ya."
"Açtım da hâkim bey kabul etmedi hocam."
Buradaki hâkim bey de Samet hoca oluyordu galiba.
Omuzuna vurup teselli vermeye çalıştım. "Olsun be. Elbet bir gün boşanırsınız."
'İnşallah' diye mırıldanıp ellerini yüzüne sürdüğünde güldüm. Sınava daha altı ay falan vardı. Tembel gibi dursalar da hepsinin çok iyi yerlere geleceğine emindim.
Sinan şımarıkca omuzlarını oynatıp bana doğru eğildi. "Hocam boşverin de sınavı falan duyduğuma göre Samet hocayla siz-" işaret parmaklarını birbirine sürtüp hınzırca gülümsedi. Masa numarasının yazdığı plastiği alıp kafasına fırlattım. Edepsiz şey!
"Yok öyle bir şey. Saçma sapan konuşma."
"Ya niye saçma olsun hocam? Samet hocamız da maşallah dalyan gibi adam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutlu Günler Sandalı
Jugendliteratur''Destuuuur! Az edep hatun!'' Hatun dedin ya, işte orada bir yakınlaştık seninle... *Bu kitaptaki tüm kişi, kurum ve kuruluşlar hayal ürünü olup, gerçeklikle hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Tamamen mizah amaçlı yazılmıştır.*