Elindeki küçük flüt ile ayaklarını hafif hafif oynatarak dans eden bedenin nereye gittiği hakkında bir fikri yoktu.
Kendini müziğinin ritmine o kadar kaptırmıştı ki, yanında büyük bir savaş çıksa muhtemelen dans ederek aralarından geçerdi.
Beyaza çalan saçlarının bir kısmını arkadan birleştirmişken, önlerinden fırlayan birkaç tutam keskin çenesinin yanından uzanıyordu. Dolgun pembe dudaklarının arasından ahenkle fırlayan küçük notalar etrafindaki hayvanların neşelenmesine neden olmuştu. Her adım atışında sallanan uzun ince elbisesinin etekleri ise etrafındaki güzel kokulu çiçekleri okşamakla meşguldü.
Kendi yarattığı küçük ritme kapılırken artık eteklerinin güzel kokulu çiçekleri değil kuru otları okşadığını, etrafındaki hayvanların neşeyle onun yanında gitmek yerine arkasında kaldığını fark etmemişti.
Bir müddet daha dans ederek ilerledikten sonra göz kapaklarının ardından kararan havayı ve iliklerine kadar işleyen buz gibi soğuğu hissederek dudaklarındaki flütü indirip cam gibi parlayan masmavi gözlerini araladı.
Gördüğü ise hayal ettiğinden çok daha farklı olmuştu.
Beklediği yeşil ağaçların yerini, uzun karanlık duvarlar almış, ayaklarının altındaki yumuşak topraklar gitmiş, onun aksine sert, kocaman kayalar gelmişti. İçini ısıtan güneşin bir zerresini bile burada göremezken hissettiği soğuk konumunu daha da korkunç bir hale getiriyordu.
Hissettiği korku ile birlikte kendini sakinleştirmeye çalışarak elindeki flütü yavaşça sırtındaki bezden çantaya atıp, ellerini kollarına sararak bu labirent benzeri yerden nasıl çıkacağını düşünmeye başladı.
O esnada hemen yandaki duvarda onu şaşkınlıkla izleyen canavar ise ne yapıp, ne düşüneceğini bilmiyordu.
Her zamanki gibi kolunu kanatırcasına bastırarak yürüdüğü duvarlardan ilerlerken duyduğu güzel müzik sesi ile büyülenerek kendini bir anda sese doğru ilerlerken bulmuştu.
Her adımında ruhundaki acı yerini huzura bırakıyor, uzun süredir hissetmediği bu duyguyu iliklerine kadar hissediyordu. İlk defa kendine acı çektirmek istemiyor, ilk defa sayı saymıyor ve en önemlisi de ilk defa kafasının içinde gezinen o acı çığlıkları duymuyordu.
Elini her zamanki gibi duvarlarda gezdirirken bu sefer koparmak ister gibi bastırmıyor yerine tüy gibi hafif bir şekilde okşar gibi sürtüyordu.
Canavar koşar adımlarla ilerlerken sesin kaynağını bulduğunda ise az önce yaşadığı huzurun hiç bir şey olmadığını, asıl huzurun karşısında duran bu olağanüstü güzelliğe bakmak olduğunu fark etmişti.
Gözleri kapalı bir şekilde zarif, incecik parmaklarını uzun flütün üzerinde gezdiren bedene büyülenmiş gibi bakıyordu. Kafasını her sallayışında rüzgarla birlikte savrulan, upuzun beyaza çalan saçlar, her adım atışında ortaya çıkan beyaz incecik bilekler içindeki canavarı susturup, insan olan tarafını ortaya çıkarıyordu.
Bir süre hicbir şeyin farkında olmadan süzülen bedeni izlemeye devam ederken, bir anda duraksaması ile korkuyla saklanıp, minik bedenin yapacağı hamleleri beklemeye başladı.
Minik beden önce güzel, kiraz rengi dudaklarından flütü çekti, hemen sonra ise gözlerini araladı. Hiçbir zaman görmediği ama hep birilerinden duyduğu okyanusa benzeyen gözleri içini gıdıklarken, şaşkınlıkla aralanan dudaklar kendisinden geçmesine neden oluyordu.
Küçücük bir beden nasıl saniyesinde onu etkileyebilmişti ki?
Elini uzun süredir sadece acı için atan kalbine götürüp bastırdı. Hissettiği bu yoğun heyecan ve huzur duygusu kalbini sökmek istemesine neden oluyordu.
Acı dışında hissettiği hiçbir duyguyu hak etmediğini düşünen canavar, hala şaşkınlıkla etrafı izlemiş olan minik bedene bakıyor ve düşünceler içinde tırnaklarını etine geçiriyordu.
Kendisini büyüleyen küçük bedenin masmavi gözlerinin korkuyla titrediğini gördüğünde ise bir anda gerçeklik yüzüne vurmuştu. Bu minik bedenin labirente girmiş olması onun için ölüm anlamına geliyordu.
Korkudan ne yapacağını bilmeyen Minotor ve aynı korkunun daha saf halini yaşayan Elf'in kaderi işte tam o anda kırmızı iplerle birbirine bağlanmıştı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
