"Saçma sapan konuşma. Dördüncü kez söylemeyeceğim. Kalkıyorsun ve gidiyoruz Alkım." dedi sinir bozucu bir tonda. Bir nefes verdim. Bu çocuk hiç empati yapmaz mıydı? "Emir. Beynini saçma sapan şeylere harcayacağına, empati yapmayı öğren. Kalkmıyorum ve gitmiyorum. Sen ne yaparsan yapabilirsin. Bu kadarını anlamanı umuyorum." Tepsiden bir kurabiye aldım. Bir ısırık da aldığımda, ağzıma yayılan çikolata tadı hoşuma gitmişti. İster istemez gülümsediğime Emir'in yumruğunu sıktığını görebiliyordum. "Bana kızgın olduğun için böyle yapıyorsun. Üzgünsün, bunu anlayabiliyorum. Sana zaman ayıramıyorum, biliyorum ve sonucunda birine sığınmaya çalışıyorsun. Bunun farkındayım. İkinizin de kalbi kırılmadan birbirinizden uzaklaşın. Ve eğer uzaklaşmazsanız, kırılan tek şey kalpleriniz olmayacak." Sabır. Çenemi günlerdir boşa yoruyordum. Emir gerçekten de vaz geçmeyecekti. Olaya birilerini daha katmazsam buzlarının erimeyeceğini de biliyordum.
Zeynep'i katabilirdim. Fakat sırf bu yüzden kendi kardeşine böyle davranan insan, sevgilisini görmezdi bile. Ne yapacağım hakkında gram fikrim yoktu. Emir'in dün ki çocuk olmadığımın farkına varması gerekiyordu. Hayatımda biri olduğunu düğün davetiyesiyle öğrenecek değildi. Bazı şeylerde yanımda olsun ve beni desteklesin istiyordum. Ama Emir bunları imkansızlaştırmaktan başka bir bok yapmıyordu. "Sana kızgınım. Ama sana kızgın olduğum için kimsenin duygularıyla oynayacak değilim. Ayrıca üzgün de değilim. Kimseye sığınmaya çalışmıyorum da. Bunların zaten aramızda hobi gibi tekrarlandığının farkında değilsin herhalde? Yüzünü gördüğüm kısıtlı zamanda da aktivite misali kavga ediyoruz." Bir nefes verdim. Oturduğum tezgahtan indim ve daha ciddi bir hale büründüm. "Hayatıma birileri girip çıktı. Bu çok kez oldu. Hiç birinden haberin olmadı Emir. Ama Uğur'un oldu. Neden biliyor musun? Çünkü Uğur hiç birini kalkıp pataklamaya çalışmadı. On yaşında Miraç ile tanıştığında bile çocuğu korkuttun sen! On yaşındaki bir çocuğun nasıl bir şey yapmasını bekledin ya?"
"Gece altıma işemiştim." dedi Miraç büyük bir ciddiyetle. Gülmemek için kendimi zorladım. Herkes sessizce gülmüştü. Emir bıkkın bir nefes verdi. "Sana bunu bir kere söyledim. On yedi yaşımdayım. Bir çok akranımdan daha olgunum. Akay'ı yıllardır tanıyorsun, çocuk en yakın arkadaşın! Neyi yediremiyorsun da engel olmaya çalışıyorsun anlamıyorum. Tehditlerle hiç bir yere varamazsın. Ayrıca Zeynep'in de bu tavırlarını güzel karşılayacağını hiç zannetmiyorum." Kaşları bir şaşkınlıkla havalanırken, ciddiyetimi ölçmeye çalışıyor gibi bakıyordu. "Ciddiyim Emir. Akay'a dokunursan, Zeynep'e yaptığın her şeyi uçururum. Ve emin ol sadece Akay ile ilişkimizi onaylamadığını söylemem bile yeterli olacaktır. Ben düşüncelerini değiştiremem belki ama, Zeynep'in seni adam edeceğine eminim."
"Bu dallama için beni karşına mı alıyorsun?" dedi hala inanamaz bir halde bana bakarken. Miraç tekrardan bir ciddiyetle araya girdi. "Beni de karşısına aldı Emir abi. Bence çok şaşırma." dedi. Bu çocuk kimin tarafındaydı ya? "Geri zekalı, sen arkadaşısın bu çocuk onun abisi." dedi Gökhan ensesine vururken. Miraç omuz silkerken saçlarını savururcasına yaparak başını çevirdi. "Kimse için kimseyi karşıma aldığım yok! Ben bir kulağından girip diğerinden çıkacak laflar için daha çenemi yormayacağım. Ne de olsa günün sonunda rahatça başını yastığa koyup düşünmeden uyuyabiliyorsun."
*
Kafamı yastığa koyduğum andan beri Emir'in evden çıkışı gözlerimin önünden gitmiyordu. Kırılmış mıydı veya düşünceli miydi bunu mimiklerinden anlayamamıştım. Tepkisini kestiremesem de, beklediğim şey bu değildi. Belki de araya Zeynep'i kattığım için düşünmeye karar vermişti. Gerçi, nasıl bir tepki beklediğimi de bilmiyordum ama.
Odanın kapısı açıldı, ışık yandığında içeriye giren Akay'ı görmüştüm. Göz göze geldiğimizde kaşlarını çattı. "Uyumadın mı?" Başımı iki yana salladım. Üzerimdeki yorgana sarılmayı bıraktım ve hafifçe dikeldim. "Uyuyamadım. Bir şey mi oldu?" O da başını iki yana salladı. "Kıyafet alacaktım. Uyuyacağım."
"Miraç'lar hala burada mı?" Başını onaylar bir şekilde salladı. "Misafir odasındalar. Gerçi. Yataklar yetmedi ama. Mert ile Miraç yan yana uyumak zorunda kaldılar. Yastıkları alıp araya duvar falan ördüler." dedi alaycı bir tonda. Hafifçe kıkırdadıktan sonra aklıma o geldi. "Sen?" dedim. Anlamaz bir şekilde bana bakmaya devam etti. "Gökhan ve Orçun koltuklarda yatarlar. Sen nerede yatacaksın demek istedim. Miraç ile Mert'in arasına mı gireceksin?" Sessizce kıkırdadı. Ardından dudak büzmüştü. "Onu yapmayacağım kesin. Bir yere kıvrılırım ben, boş ver şimdi. Neden uyumadın?"
"Düşünüyordum." diye mırıldandım. Kapıyı kapattı. Yanıma geldi ve yatağa oturdu. Bana doğru döndüğünde sıkıntıyla bana bakıyordu. "Bunu yapmak zorunda değilsin Alkım. Emir bu, düşünmeyeceğine eminim. Hem sen anlatmadın mı? O gece bir ton şey söyledin, dün sabah neler söyledi. İnatçının teki. Aranızın daha da bozulmasına gerek var mı?"
"Emir inatçıysa, ben daha da inatçıyım." dedim omuz silkerek. "Hem. Gayet de gerek var." Kaşları hafifçe çatılırken ben yatak başlığına sırtımı dayadım. "Bu lafları, o sözleri Emir'in inadını kırmak için falan söylemedim. Bunun açık olduğunu zannediyordum." Hala anlamsız bakışlarla bana bakıyordu. "Bak. Sana karşı bir şeyler hissediyorum. Eğer Emir'in inadını kırmak için böyle işlere kalkışsaydım bunu senin üzerinden yapmazdım. Eğer sana karşı gerçekten bir şey hissetmiyor olsaydım Emir'in peşinden giderdim zaten." Gözleri parıldadı. Bir sırıtış yüzüne yerleşirken bende gülümsemiştim. "Benim yüzümden aranız bozuldu. Yıllardır olan bir arkadaşlığın yanında, birkaç gün sürecek kardeş küslüğü çok ufak kalır hem." Bu sefer güldü.
"Bunu göze alarak sana yazdığımı biliyorsun. Evet. Böyle bir şey beklemiyordum ama bunun gibi bir şey bekliyordum. Emir'i tanıyorum. Sen ve Miraç'tan farkımız yok. Tek farkımız birbirimize öpücük atmıyor oluşumuz." Son cümlesinde yüzünü buruşturdu. Güldüğümde o sinir bozucu bir ifade takınmıştı. Bundan hoşlanmamış olduğunu anlamak zor değildi, fakat Miraç'tı bu. Eli dursa ayağı, ayağı dursa çenesi, çenesi dursa kulaklarını oynatırdı. "Miraç bir kız arkadaştan farksız birisi Akay. Tamam yavşağın önünde gidenidir ama bize karşı değil." Kaşlarını çatmış bana bakarken yüz ifadesi oldukça komik gözüküyordu. "Gruptaki kızlara karşı. Mesela o, daha çok bir elli sarışın kızları falan seviyor. Kavanozu açamasın, ben açayım dibi düşsün misali kızlara falan bayılır. 2017de kalmış biraz. Öyle kız bulamadı mı yabancılara kayıyor. En başta Amerika, sonra Belçika. Baya A'dan Z'ye sırasıyla ülke sıralaması var telefonunda. Belçika'yı da, "Çikolataları güzel, kızları da çikolata gibi" diyerek sıraya koymuş geri zekalı. Sorsan Belçika çikolatasının tadını bilmiyordur, yargılayamam tabii bende bilmiyorum. Biraz garip çocuk ama arkadaşım dediği kıza aşkım diyecek biri değil. Ha derse de, muhtemelen taklit yapıyordur."
Konuşmam bittiğinde bana hala melül melül bakıyordu. Birkaç saniye sonrasında, hızlıca konuştu. "Konuşmanın sadece 'arkadaşım dediğine aşkım demez' kısmını anladım ve rahatım. Zaten sıkıntı değildi." diye mırıldandı. Hızlı hızlı konuştuğum için bunu normal karşılayabilirdim. Fakat konuşmaya başladığımda kendimi durduramıyordum. Benim sorunum değildi. Belki benim sorunumdur ama şu an konumuz bu değil. "Sıkıntı değildi?" dedim alaycı bir tonda. Büyük bir ciddiyetle başını salladığında dudak büktüm. Sıkıntı değilse sıkıntı değil aslanım. "Yani. Arkadaşın sonuçta. Ve ben Emir değilim. Onun korkmasına sebep olmam. Bu gece altının kuru olacağına emin olabilirsin."
Ona göz devirdim. Sessizce güldüğümde gülüşüme katılmıştı. Zil çaldı. Saat gecenin kaçıydı bilmiyordum fakat bu saatte kapının çalması çok da hayra alamet olmayabilirdi. İnşallah Emir parayla adam toplatıp Akay'ı dövmeye yollamamıştır. Amin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...