"Şeytanı gördüm, iblisler var. Siyah tüylü kanatları var ve siyah pullu boynuzları... Bizim gibi görünüyorlar ama siyah kanatlar ve boynuzlar. Siyah kanatlar ve boynuzlar, bayım. Bayım, bana inanmalısınız. Size diyorum, iblisler. Onlar gerçek!"
Keyifli okumalar dilerim...
***
Geriye doğru kaçarken ayaklarım birbirine dolandı ve yere doğru sert bir düşüş geçirdim. Sırtım duvara yaslanan kadar geriye doğru gittim. Nefes alamadığımı ve boğulduğumu hissediyordum. Gözlerim kapanırken kesik kesik olan nefeslerimi dinlemeye başladım. Kalp atışımı odanın sessizliğinde ve Ares'in hafif çıkan hırıltısını bastıracak şekilde duyabiliyordum.
Gözlerimi açmayı reddediyordum ve bir süre daha –nefeslerim düzenli bir ritme ulaşıncaya kadar da- açmadım. Sonra merdivenlerden geldiğini düşündüğüm ancak emin olamadığım birkaç ses duydum. Üst kata çıkan merdivenlerde ne kadar dikkatli olursanız olun 3,5 ve 6. basamaklar diğerlerinden daha gevşek oldukları için sürpriz gıcırtıları sizi bekleyecek şekilde pusudadır. Biraz daha dikkat kesilince beklediğim gıcırtıları duydum ve bir sonraki basamağa adım atmadan önce geçen uzun süreyi fark ettim.
Bunlar vücudum için evde benden başkaları da bulunduğunu ve acımasızca –bana sorarsanız önümdeki engeli kaldırmak uğruna- öldürdüğüm kişiyi, Bayan Mei görmeden ortadan kaldırmam için uyarıcı niteliğindeydi.
Gözlerimi açtım ve ortamın loşluğuna alışması için bekledim. Düştüğüm yerin biraz ilerisinde camları kırılmış ve sönmüş bir yağ lambası gözüme çarptı. Kendi kendime durum analizi yapıyordum. O şimdilik orada kalacaktı. Bayan Mei'ye duyduğu gürültülerin birkaç düşmeden ibaret olduğunu söyleyebilirdim.
Beynim itiraz ederek kaçındığı manzara baktı. Ne görmeyi beklediğimi tam olarak bilmiyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalıştığım o kısa zaman boyunca bunu düşünememiştim.
Dizlerinin üstündeydi ve kolu yine aynı yerdeydi. Sırtında bırakarak geri kaçtığım kılıç hala oradaydı. Ama bu sefer sırtından iki tane siyah uzuv çıkıyordu. Bu uzuvlara bakakaldım. Bir süre yerimden kıpırdayamayarak ve gözlerimi kısarak ne olduğuna tam bir isim koymaya çalıştım. Sonra ayağa kalkarak ufak birkaç adımla ne olduğunu görmek için yaklaştım. Ne olduklarını bu kadar yakından görünce hayran olmamak elde değildi.
Bunlar simsiyah, ince ve parlak bir sürü tüyden oluşan ortalama bir insan boyutunda kanatlardı. Sırtından çıkan kısım arkamı dönmeden önceki gibi deriye kaynaşmıştı ve tüylerle uyumlu simsiyah bir deriydi. İncelip uzayarak kanadın en temel unsurunu oluşturuyordu, sonra iki tarafta da tüyler bu deriye bağlanarak yere serilmiş ince tüy denizini ortaya koyuyordu.
Farkında olmadan birkaç adım daha yaklaşarak adamın –artık ismini söylemekten özellikle sakınıyordum- üstüne eğildim. Kanatlar ne kadar geniş ve yatay açılmış olsalar da ileride bir eklemden kırılarak kıvrım kazanıyorlardı. Tüylerin temiz olduğu için parlak gibi göründüğünü fark ettim, yoksa renkleri mat siyahtı. Daha da eğilerek tüylerin kıvrımlarını incelemeye başladım. Kanatların en ucundan sırtına kadar boyutlarını ve zarifliklerini detaylıca aklıma kazıdım. Beni büyülemişlerdi.
Adamın kaslı sırtından ensesine, oradan da kafasına gelince duraksadım. Kafası önce olduğu gibi yere değmiyordu. Kafasının önündeki, alnının hemen üstündeki iki çıkıntı başını havada tutuyordu. Bu görüntü ve detaylar nefesimi o kadar kesmişti ki bulunduğum odadan, önümdekinin dakikalar önce insan olduğu gerçeğinden soyutlanmıştım. Kapının biraz uzağından olduğu belli bir ses kulaklarıma ulaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANATLARIN RUHU
FantasiaHer hikaye bir intikam yolcuğuyla başlardı. Karakter zarar görürdü, gururu ezilirdi ve bazen de kaçardı. Dünya'nın hikayesi ise intikam almasıyla başlıyor. Plan işleme kondu ve uygulandı. Sadece önünde bir pürüz var. Bu pürüz sırtında katran karası...