5. Bölüm: BEŞ DAKİKA

53 17 46
                                    

Oy ve yorum yapmayı unutmayın!
Keyifli okumalar:)

5. Bölüm: BEŞ DAKİKA

'Delilik, hassas insanların protestosudur' diye bir yazı okuduğumu hatırlıyordum. Ama diğer tüm okuduğum sözler gibi bu sözü kimin söylediğini de nereden okuduğumu da anımsayamadım. Delilik belkide gerçekten hassas insanların protestosuydu. Bu öznel yargı değişebilirdi fakat bi' bunun kadar öznel olan şey ise cesaretin korkak insanların protestosu olmasıydı.

Bir insanın cesur olması külliyen yalandı ve cesaret korkak insanların protestosuydu. Eğer aptalsanız zeki olduğunuzu savunursunuz. Eğer cahilseniz bilgilerle kendinizi övmeye çalışırsınız ve eğer korkaksanız cesurca hareket edersiniz.

Çünkü gerçek zekanın, bilgeliğin veya cesaretin eylemlere ihtiyacı yoktur.

Veya hayır. Korkaklığımı sadece böyle afilli cümlelerle örtmeye çalışıyordum çünkü tek başıma kıyamet sonrası filmlerden bir kesit gibi görünen yemekhanede öylece dikilmişken duyduğum çığlığa doğru atacağım adımdaki motivasyonu kendimde hiç bulamıyordum.

Bedenimi usulca kapıya doğru çevirdiğimde attığım her adım kendimi sorgulamama sebep oluyordu. Derin bir nefes alarak üzerimdeki hançerden güç alıp hızlı adımlarımı çığlığa doğru yönelttim.

Zaman durmuş gibiydi. En ufak bir ses bile çıkmıyor, etrafta hiç insan bulunmuyordu. Ahşap merdivenlerden yukarı çıkarken ayaklarımın altında ezilen kadife kumaş ve ahşabın sesi kulak tırmalarcasına yüksek çıkıyordu. Merdivenlerden çıktığımda tam çığlığın nereden geldiğini düşüneceğim an gördüğüm karartı ile buna ihtiyacım kalmamıştı.

Tüm perdeler çekilmiş, loş bir ortam sağlanmıştı kızıl kalın perdelerin ardından içeri giren birkaç ışık huzmesiyle aydınlanıyordu bu koridor.

Nefesimi tutarak daha alışamadığım siyah saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Belimdeki hançeri elime aldığımda gerginlik tüm vücudumu ele geçirmişti. Korku ise hala yerli yerindeydi.

Ses çıkarmamaya gayret ederek gördüğüm karartıya doğru yürüdüm. Üstümde dar şeyler olduğu için sevindiğimde gördüğüm beden beni dumura uğratmıştı. Karşımda boğazından oluk oluk kan akan bir kadın vardı. Gri, siyaha dönük olan ten rengini getiren ölüm müydü yoksa kendisi mi böyleydi anlaşılmıyordu ama dudaklarındaki morlukların doğuştan olmadığı kesindi. Beyaz saçları yere dökülen kanıyla ıslanmıştı. Dudaklarım titrediğinde kendimi iki saattir bakmamaya zorladığım yer olan karnına baktım.

Karnındaki derin yarık midemi alt üst etmişti. Parmaklarımdan ne ara düştüğünü fark edemediğim hançerin yerde çıkarttığı sesle sıçradım. Gözlerimden usulca bir yaş yuvarlandığında sağ elim ağrıyan göğsüme baskı yapıyordu. Karnına çevirdim tekrar gözlerimi. Bağırsakları yarıktan dışarı çıkmış, hala damarlarından sızan kan yerdeki kan birikintisinde küçük dalgalar oluşturuyordu. Korku filmleri bile izleyemeyen benim bu manzara karşısında afallamam normaldi.

Bu genç ve oldukça güzel kadının parçalanmış bedeninde gözlerim gezindiğinde boğazıma oturan yumruyu hissedebiliyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Birkaç dakika erken gelsem belkide kurtarabileceğim için ağlamak istiyordum. Yere düşeceğimi hissettiğim an ağzımın üzerinde hissettiğim ellerle gözlerim büyüdü. Elimdeki hançeri ters çevirip arkamdaki bedene saplamaya çalıştığım an bileğimin tutulmasıyla benim elimdeki hançeri boğazıma dayamıştı.

Şah damarımın üzerindeki bu hançer yutkunmamla bile tenimde yara oluşturacak yakınlıktaydı. Ağzımın üzerindeki elini çektiğinde sırtıma bastırdığı göğsünü hissedebiliyordum. Gözlerim korkuyla dolmuş, bedenim kitlenmişti. Son muydu? Bende mi ölecektim? Az önceki kadını benim kurtaramadığım gibi beni de kurtaramayacaklardı.

ZODYAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin