But none of them would ever feel like home

575 59 22
                                    

Lee Felix, bin üç yüz yıllık bir ruhtu.

Üstelik öyle normal bir ruh da değil, bir aşk cadısının ruhuydu. Ölüşünün üstünden çok fazla zaman geçtiği için yalnızca belirli nedenlerle dünyaya gelebilir, geldiğinde de yalnızca geliş nedeni sonuca ulaşana kadar dünyada kalabilirdi. Oldukça güçlü bir büyücü olduğundan aslında isterse dünyada kalması çok kolaydı, yapması gereken tek şey her zaman yaptığı şeyi yapıp basit bir bağlama büyüsü mırıldanmak ve kendi kalbini birilerine bağlamaktı, üstelik dünyada kalmayı çok da istiyordu ama yapamazdı.

Yapamazdı çünkü kalbini bir büyüye bile ihtiyaç duymadan çoktan bir başkasına bağlamıştı, bu çok uzun zaman önceydi ama Felix hâlâ ilk günkü kadar canlı hissediyordu onu.

Biricik sevgilisine olan aşkını.

Şimdi ölü olan biricik sevgilisi...

Hyunjin ve Felix, bir ormanda tanışmışlardı. O zamanlar ikisi de çocuktu ve hemen hemen de aynı yaşlardalardı ama Cadılar yavaş, Vampir çocukları çok hızlı büyüdüğünden aralarına hatırı sayılır bi' boyut farkı vardı, Felix hâlâ küçük bir çocukken Hyunjin ergenliğinin ortalarındaydı.

Bu yeterli değilmiş gibi bir de tür farklılığı sorunsalı vardı. Felix bir Meclise bile ait olmadan, ormanda ailesiyle yaşayan masum bir Beyaz Cadı olsa da sonuç olarak Cadıydı. Ve o zamanlar kim olduğunu bilmediği Vampir Prens'in babasının Cadılardan ne kadar nefret ettiğini herkes bilirdi.

Bu yüzden de Hyunjin ona söyleme cesaretini bir türlü bulamamıştı. Felix giderek ivme kazanan büyüme hızıyla onun yaşına yetişirken Hyunjin sadece sessizce izledi, izledi, izledi...

Elinden başka bir şey gelmiyordu ve çok acıydı. Felix'in annesinden aldığı derslere katılır, zamanı geldiğinde Büyük Beyaz Cadı olarak annesinin yerini alacak küçük Cadının en basit büyüleri dahi bir sakarlık yaparak mahvetmesini annesinin kahkahalarına eşlik ederek izlerdi. Felix gerçekten de biraz talihsiz bir Cadıydı.

Bazen kendisine güldüğü için Hyunjin'e küser, annesiyle onu baş başa bırakıp dudaklarını büzerek yanlarından kalkıp giderdi. Hyunjin en çok da o zamanları seviyordu. Felix kovalanmaya bayılıyordu ve Hyunjin de onu kovalamaya, saatlerce ona kendisini affettirmek için ormanda peşinde gezmeye, bazen Felix ona gerçekten kızdığında bir dala takılıp düşme taklidi yapmaya ve küçüğün de her seferinde inanıp yanına koşmasına. Çok da uzun olmayan bir sürenin sonunda dudaklarının tadına da bayılmaya başlamıştı.

Felix her ne kadar bunun sebebinin Beyaz Cadıların kanının tatlı olması olduğunu iddia etse de Hyunjin ona deliler gibi aşık olduğunun son derece farkındaydı ve tehlikeli olsa da hissettikleri o kadar güzeldi ki bunun hakkında hiçbir şey yapamıyordu. Lee Felix'e her geçen gün biraz daha düşmek dışında.

Felix için de durum çok farklı değildi. Tanrı aşkıma, Felix ondan bin kat daha kötü durumdaydı. Vampirlerle Cadılar, aynı cümlede yan yana durmazdı bile. Vampir Kralı daha önce görmemişti ama efsaneler kulağına geliyordu. Hyunjin ufacık bir hata yapıp ağzından ufacık bir kelime bile kaçırsa koca bir birlik gelip Felix'in evini yerle bir ederdi.

Üstelik Felix böyle düşünürken Hyunjin'in kim olduğunu bile bilmiyordu.

"İnanamıyorum sana Hyunjin." Hıçkırık. "Gerçekten bana bunu yapmak zorunda mıydın?"

"Felix, bebeğim, yemin ederim sandığın gibi değil. Yemin ediyorum sana, lütfen bir saniyecik dinle beni."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

 'cause I could touch a hundred thousand souls •hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin