19. İLK

562 30 52
                                    


Son birlikte oluşumuzun üzerinden bir hafta geçmişti ve yine bir çekime gitmem gerekiyordu. Sabahın köründe trene binmekten nefret ediyordum... her yer o kadar karanlıktı ki ve ıssız.

Oturduğum yerde maskemi hafifçe düzelttim ve o anda gözüme biri takıldı. Çaprazımda bir adam. Üzerindeki kot ceketinden tutun da ayakkabılarına kadar o günkünün aynısıydı. Geçen haftalarda trene bindiğimde beni takip ettiğini düşündüğüm adamdı bu. Şansıma küfrederek gözlerimi kaçırdım. Her yer boş olmasına rağmen adam kapının önünde ayakta duruyordu, birkaç durak kalmıştı ve koskoca karanlık istasyonda onunla başbaşa kalmak istemiyordum.

Seçeneklerimi değerlendirirken yüzümdeki maskeye şükrederek dudaklarımı kemirdim. Adam benim önümdeki kapıda duruyordu... geçen seferki gibi aniden atlayıp diğer kapıdan çıkmaya çalışsam bile benden önce çıkabilirdi.

Telefonumu çıkarıp rehbere girdim. Ash'i bu defa arasam benim için iyi olabilirdi ama sabahın bu saatinde uyanık olur muydu ki? Telefonu da genelde sessizde dururdu duyacağını sanmıyordum. Peki Jungkook? Onu arayabilir miydim?

Gece çekimleri yüzünden geç dönmüştü ve uyuyor olmalıydı o da. Ayrıca telefonu sessizde olmasa bile bu bebeği uyandırabilirdi. Emin olamayarak biraz daha kaydırdım listeyi. Jimin... onunla o kadar samimi değildik ki.

Göz ucuyla tekrar adama baktığımda bakışlarımız buluştu ve telaşla telefonuma döndüm. Rahatsız etmemeyi umarak ara tuşuna bastım ve kulağıma götürdüm. Telefon çalarken sabırsızca ayaklarımı yere vuruyordum. Bu kötü bir fikir miydi? Jimin de mi uyuyordu acaba?

Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı ve karşıdan uykulu bir ses duyuldu. "Alo?"

"G-günaydın." diye mırıldandım. Sesi garip geliyordu.

"Günaydın Deniz. Bir şey mi oldu?"

"Ş-şey... dediğimiz gibi istasyon çıkışında bekliyorsun değil mi?" diye mırıldandım saçmaladığımı düşünmemesini umarak.

"İstasyon çıkışı mı?" hışırtılar duyuldu, sanırım yatağındaydı hala.

"Gelmek üzereyim ben de aşkım."

Küçük bir sessizlik olduktan sonra keskin bir sesle konuştu. "Başın mı belada? Hangi istasyondasın?"

"Evet, evet. Gangnam, 3. çıkışta bekle."

"Telefonu kapatma ve konuşmaya devam et."

Birkaç patırtı duyulurken ben anlamsız şeyler söylemeye devam ettim. "Ben de seni çok özledim. On dakika sonra ordayım."

"Tam on dakika mı?" diye sordu birkaç takırtıdan sonra.

"Hı hı."

"Dün ne yaptın?"

"Ufaklıkla oyun oynadık." diye mırıldandım sorusuna şaşırarak. Dün bütün gün Jungkook'un henüz isim vermediği bebeğiyle ilgilenmiştim.

"Ona bakmaya gönüllü olman tatlı." dediğinde arkadan bir motor sesi duyuldu.

"O oldukça sevimli." derken kendimi gülümsemekten alıkoyamadım. Aklım birden küçük, tavşan ağızlı bebeğe kaymıştı.

"Kucağında güzel görünüyor. Belki yakında senin de kendi bebeğin olur."

Yanaklarımın kızardığını hissederek yutkundum. "Sende de güzel duruyor."

"Belki Jungkook'un oğlunu çalarım." hafif güldüğünde içimdeki ferahlamaya şaşırarak nerede olduğumu fark ettim. Durağa gelmek üzereydim ve Jimin konuşarak aklımı dağıtmama yardımcı olmuştu.

BIAS MI BİR GECE Mİ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin