Sevgisini ve desteğini hiç esirgemeyen biricik Fundam'a nasıl teşekkür edeyim bilemiyorum :)
İyi ki varsın demekten fazlası gelmiyor... Medyadaki güzellik de ona ait ♥Bölümün başında geçen alıntı : Yasemin Ünal-Efsanevi. (Wattpad'de 'Kankeltizar' olarak bulabilirsiniz.)
Keyifli okumalar ♥
#10.Bölüm#
"Sevgili olmayı bile beceremiyorum, Bora." diyorum. Alnımı boynuna gömüyorum büyük bir yorgunlukla. Hoyrat dalgalar çekilmiş artık aklımın kıyılarından... Issız bir sakinlik hâkim şimdi Bora'nın kollarında...
Saçlarıma dudaklarının izini kazımak istermiş gibi defalarca öperken daha da sıkı sarıyor beni.
"Sorun değil, ben hallederim, daha fazla severim, senin için de severim bizi."
Kitabı usulca kapatıp göğsüne bastırırken başını kaldırmıştı Rengin. Dolan gözlerine yenik düşmemek adına derin nefesler alıp veriyordu. Okudukça kurguya bağlanıyor,yazarın kalemine hayran oluyor bir yandan da karakterlere anlam veremiyordu. Ve git gide bağlanmıştı kitaba.
Eylül'ün düştüğü karmaşa da boğuluyor,Bora'nın gidişinin ardında bıraktığı yangınları düşünüp duruyordu genç kız.
Her şeyin bir sebebi vardır,ama sebebini bilmeden,sonuçlarına katlanarak devam etmek çok zordur.
Saatini kontrol ettiğinde annesinin henüz uyanmış olduğunu anımsadı. Otobüs asfalt yolda ilerlerken aniden gelen bir dürtü ile bir durak erken inip yürümeyi tercih etti. Kasım'ın alışılagelmiş o soğuğuna rağmen kendini uzaktan uzağa gösteren güneş insanın içini kıpır kıpır ediyordu. Kaldırım kenarında duraklayıp başını semaya çevirdiğinde huzurla sarıldı dört bir yanı. Ucu bucağı olmayan bu mavilik insana hoşluk veriyorsa ve hayata tutunmak için sebeplerin varsa insan yaşadığını hissediyordu.
'Hava ayaz mı ayaz.. Ellerim ceplerimde..' diye kısık bir melodi tutturup eve yol aldı. Nihayet kapının önüne geldiğinde,bir haftada hasret kaldığı bu yuvaya baktı. Bu yıkık dökük,fakat yemek kokan eve olan özlemi böyleyse,annesini görünce ne olacaktı kim bilir?
Burnunun kızarmış olduğuna emin olduğunda daha hızlı davranıp kapıyı çaldı bir kaç defa. Anahtarı vardı ama sürpriz yapmak istemişti annesine. Öğleden sonra gelirim demişti de,kahvaltıya gelmişti.
Sımsıcak bir kucaklama beklerken karşılama olarak,bir kaç bağırtıya maruz kalmıştı genç kız.
Duymak istediği samimi bir 'hoşgeldin' iken, 'Git! Rahatsız etme artık bizi!' isyanları oldukça şaşırtmıştı Rengin'i.
" Anne! Benim,Rengin!" Zeliha kapıyı açtığında karşısında gördüğü çehre gül kokulusu olunca buruk bir tebessüm bahşetti. Genç kız annesinin boynuna atıldığında,içindeki özlem su olmuş akıyordu göz pınarlarından. Kadına fark ettirmeden kovdu yaşları aceleci tavırlarla.
" Kızım! Rengin'im.. Nasılsın yavrum?" Zeliha geri çekilip kızının yüzüne kondurdu vuslata hasret kalmış buseleri. Fazla gelmişti bu ayrılık. Dizinin dibinden ayrılmayan kuzusunu artık haftada bir iki defa görebiliyordu. Söz vermişti ama,ağlamayacaktı bu yüzden. Biliyordu kızının deli hallerini.. Rengin esti mi her yeri birbirine katıyor,gürledi mi yer yerinden oynuyordu. Rengin'in tüm o iyiliğinin altında yatan bu fevriliğine alışmıştı. Şimdi bunca üzüldüğünü görse bırakırdı işi. Annesi üzülmesin diye aç da kalırdı ya,biliyordu Zeliha...
" İyiyim annem! İyiyim! Sen nasılsın? Neden bağırıyordun öyle? Çok korkuttun beni. Ne oluyor?"
Zeliha olayın üstünü kapatmaya çalışsa da Rengin anlamıştı bir şeyler olduğunu. Üstelemesinin sonucu olarak da öğrenmişti neler olduğunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Tozu(Tamamlandı)
General FictionSen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin. -Özdemir Asaf-