İtiraf etmeliyim ki, yaşadıklarımı kitap haline getirirken, Eduard'dan bahsedeceğim bölümün isminde onun adının geçeceğini ve başlığın bu kadar uzun bir övgü cümlesi olacağını planlamadım. Ancak, lise zamanlarımda çalıştığım ve şu an masasına oturmuş bulunduğum bu kafenin patronu olan Eduard, ben yazarken ara sıra omzumun üstünden bakıyor, onu tasvir etme şeklimi düzeltiyor, beğenmediği yerleri de beni kahvesiz bırakmakla tehdit edip düzelttiriyordu. Başlığı da yazan oydu. İşin sonunda, benden çok onun anlatımıyla yazılmış bir bölüm ortaya çıktı. Kafeden çıkıp kaldığım pansiyon odasına gittiğim zaman bölümü düzeltecektim ama bir şey fark ettim: Eduard, hayatımda çok önemli konuma sahip, eğlenceli ve komik bir insandı ve Eduard'ın yazdıkları da onun kişiliğini yansıtır nitelikteydi. Bu yüzden bölümü silmekten vazgeçip olayın abartıdan uzak gerçekliğini, parantez içinde anlatmaya karar verdim ve başa bu notu ekledim. Bu bölümde hem benim hem Eduard'ın bakış açısının harmanlanışını okuyacaksınız.
İlk olarak size, Lizy ve benim yarı zamanlı olarak çalıştığımız kafeyi anlatmalıyım. Lein, kasabamızda gençlere hitap eden kafelerin en iyisiydi (kafelerden biriydi yazacaktım). Sahibi, Eduard Alexandro Cloe Benjamin Vetra (sadece Eduard Vetra) adında İtalyan bir adamdı. 1,80 boylarında (taş çatlasa 1,75 idi), otuzlu yaşlarının başında (otuz altı yaşında), kahverengi saç ve gözlere sahip bu neşeli adamın yanında üç, neredeyse dört yıl çalışmıştım. Eduard, muhteşem ve bir o kadar yakışıklı bir kahve dehasıydı (bana o kadar yardım etti ki bu kısmı değiştirmemeyi bir borç bilirim).
Lizy, Scarlett'in verdiği parayı, mesaimize bir saat kala, bana yemek almak için kullanmaya karar verdi. Öğle vakti hazırladığım noodleı yiyememiştim, midem kaldırmamıştı. Beni bir masaya oturtup yiyecek almaya gittiğinde, Eduard yanımda bitmişti. Son derece ilgili ve endişeli bir tavırla (hayır, gelme sebebi başka) ''Saye'' dedi ''Mesainize daha var, neden erken geldiniz?''
''Yemek yemeye geldik, buranın sandviç ve kanepeleri gibisi yok.'' (Bunu söylemedim) diye gülümsedim.
Eduard, rahatlayarak nefesini verdi ''Oh tanrım, şükürler olsun iyisiniz.'' (yalan) sonra aklına bir şey gelmiş olmalı ki, yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu ve ''Tatlım, senin hoşlandığın Koreli çocukla aran nasıl?'' diye sordu (işte yanıma gelme sebebi bu).
Gözlerimde bariz bir bıkkınlıkla ona bakmıştım. Eduard, insanların aşk hayatları hakkında oldukça meraklı birisiydi. Bir romantizm öyküsünün kokusunu bin kilometre öteden alırdı. Bir keresinde, Daniel kafeye geldiği zaman onunla konuşma şeklimden ondan hoşlandığımı anlamıştı ve o zamandan beri beni bu konuda darlıyordu. Hevessizliğimi anlayınca, tam o sırada yanımıza gelen Lizy'nin elindeki hamur işi dolu tepsiyi gösterdi ''Eğer malumat verirsen onları ısmarlarım.''
Ayağıma gelen beleş yemek fırsatını şutlamayacaktım elbet, fırsata balık gibi atladım ve ''Bu sabah karşılaştık.'' deyiverdim.
Komut duyan alman kurdu benzetmesinin yetersiz kalacağı şekilde dikeldi. Bu hareketine yeni bir betimleme getirecek olsaydım, dedikodu duyan Eduard Vetra gibi derdim. ''Eee? Ne oldu?''
''Ben arabadaydım ve onu okula bırakmayı teklif ettim.''
Bariz, heyecanlandı ''Oh, Dio moi*! Sonra ne oldu?''
Lizy, Daniel'dan bahsettiğimizi anladı iğneleyici bir sırıtışla, ''Sonra, sarışın bir çıtır arabasıyla bize yaklaştı ve asalak Daniel o çıtırla gitti.'' diye tamamladı.
Lizy'nin farklı bakış açısından anlatımı beni daha da zavallı gösterdiği için somurtmuştum. Eduard ise, romantizm beklentisi karşılanmamış olmasına rağmen, bir kıskançlık ve entrika masalı yakalamıştı. Romantizm, onun için bir beklenti ise, entrika bir ihtiyaçtı. ''Che cosa**? Sahi mi?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gazete Odası
Fiksi RemajaSaye, Amerika'da yaşayan ve yaşadığı sıradan hayattan sıkılan bir kızdır. En yakın arkadaşı ile birlikte, okulunun geri kalanından soyutlamak için okul gazetesinde çalışmaya gönüllü olur ve gazete odasını mesken edinir. Bir gün, bu odaya gelen beş c...