•
Değer verdiğin insanlar için kendinden bile ödün verdiğin anlar olabilirdi. Onların mutluluğu için kendi mutluğunu hiçe sayıp bazen kendini bile onlardan değersizleştirebilirdin ama burada en önemlisi tüm yaptıklarına değmesiydi. Onlar için ne kadar uğraşırsan uğraş sana sundukları ufacık bir gülümsemeleri bile olmazsa ne anlamı kalırdı bu dünyadaki değerinin?Bir süredir aklımı kurcalayan başka bir problemin varlığı ile daha fazla susamayarak derin bir nefes aldım. "Sana söylemem gereken bir şey var." Dedim yumuşak bir tınıyla. Mark'ın çalıştığı kafeye geçmesi gerekiyordu akşam vardiyası için. Ben de bir kahve içme bahanesi ile onunla birlikte gelmiştim.
Kafe henüz iş çıkış saatleri olmadığı için sakindi. Mark barista olarak çalışıyordu ve ben yüksek taburelerden birini çekip dirseklerimi masaya yasladığımda Mark'ın bakışları sesimle bana dönmüştü. "Bir süredir yeni bir yer arıyordum. Buldum da. Bunca zamandır evinizde bana da yer açtığınız için teşekkür ederim ama artık benim taşınma vaktim geldi."
Kalacak bir yerim yokmuş gibi davranmaya devam etmek istemiyordum artık. Mark benim aslında nasıl bir hayata sahip olduğumu ve Busan'daki tüm imkanları elimin tersi ile ittiğimi bilse acaba ne düşünürdü hakkımda? Onlar gece gündüz demeden bu hayatta maddi olarak bir şeyler kazanabilmek için çabalıyorlardı ama ben onları kandırmaya devam ediyordum.
"Buldun mu?" dedi Mark şaşırarak. "Minaya bize yük olduğunu düşündüğün için acele etmene gerek yok. O şerefsiz uzaklaştırma kararı çıkarmış olsan bile yalnız olduğunu düşünüp tekrar sana zarar verebilir. Biraz daha kalıp iyice emin olduktan sonra taşınman daha iyi."
Mark'ın iyi niyet dolu sesi karşısında içimde bir şeyler parçalanırken onu inandırdığım bir yalan silsilesi altından sağ kurtulamazdım. "Bu sefer güvenliği sağlam bir yer bulmaya çalıştım. Merak etme." Dedim içini yatıştırmaya çalışarak. "Hem yalnız değilim ki." Diye mırıldandım kısık bir sesle. "Siz varsınız. Lucas bana bir daha yaklaşamaz bile."
"Doğru." Dedi kafasını sallarken dudaklarında ufak bir kıvrım oluşmuştu. "Biz varız."
Başka bir müşteri kasaya geldiğinde Mark onunla ilgilenmek için yanımdan ayrılmıştı. O sırada elinde çevirip durduğu mavi kapaklı telefonu gelişi güzel bir şekilde tezgahın üstüne bırakınca gözlerim oraya istemsizce takıldı. Çünkü Mark bırakır bırakmaz sessizde olan telefonun ekranı bir mesaj bildirimi ile yanmıştı.
Ekranı net bir şekilde görebilmiştim. Ekran fotoğrafını ve mesajın kimden geldiğini de.
Daha önce Mark defalarca kez yanımda telefonunu açtığı için ekran fotoğrafının ne olduğunu biliyordum. Altısının bir kumsalda çekilmiş hoş bir fotoğrafıydı. Aynı fotoğrafı Mark ve diğerleri instagram hesaplarından da paylaştıkları için uzun uzun inceleme şansım olmuştu. Hepsinin kameraya kocaman sırıttığı, bu yaşlarından biraz daha küçük halleriydi. Mark bembeyaz minik dişlerini ortaya çıkaracak şekilde gülerken Suji onun sırtına binmiş ve bir kolunu Mark'ın boynuna sarmışken diğer kolunu yana açarak barış işareti yapıyordu. Jeno Hyuck'un bacağını yakalamış onu düşürmeye çalışırken Jaemin, Renjun'ün sırtına bilmeye çalışmıştı yarı yarıya. Renjun'ün huysuzluğu fotoğrafa bile yansımıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wake Me Just Yet
Fiksi PenggemarBana gelip elini uzattığında hiç düşünmeden tutunmuştum ona ve onun kırık kalbine. Konuşmadan bile anlardım ben onu. Ben onu ama o bir başkasını. Bazen aradığın o yuvayı bir başkasının gülüşünde de bulabilirdin. Ama bu bir rüyaysa bile beni henüz uy...