•
İnsan kendinden başka kimseye daha fazla değer vermemelidir. Bir kez bunu keşfettiklerinde seni her defasında can damarından vurur zaafına oynarlardı. Senin de bir kalbin var diyordu bir yanım acılar içinde kıvranırken. Neden kendine bu eziyeti çektirip duruyorsun? Neden onlara seni yok edecek o silahın yerini söylüyorsun?
"Günümü aydınlatan gün ışığım da gelmiş." Dedi JuNam beni gördüğünde yaslandığı motorundan doğrulurken yüzünde onda gördüğüm arsız sırıtmalardan biri vardı.
Kollarını iki yana açmış ona sarılmamı bekler gibi dururken ellerimi ceketimin ceplerine koyup dümdüz bir surat ifadesi ile karşısında durmakla yetindim.
"Sabahın köründe beni buraya çağırınca benim için de günün aydınlandığını söylemek zor."
Bozuntuya vermeden ellerini pantolonun ceplerine soktu. "Sabahın körü dediğin öğle Minaya." Dediğinde dudaklarımı yani dercesine bükerek "Benim için sabahın körü. Senin suratını görüp bu işkenceye kendimi hazırlayabilmem için daha çok vakte ihtiyacım vardı." Diye konuştum.
Geceleri uyuyabilen bir insan değildim. En son ne zaman derin bir uyku çekmiştim hatırlamıyordum bile. Birkaç saatlik uykudan sonra hiç geçmeyecekmiş gibi gelen bir baş ağrısı ile uyanırdım ve o saatten sonra da bir daha uyuyamazdım. Düşüncelere dalardım. Gördüğüm ama bir türlü hatırlayamadığım kabusların kıskacından beni kurtaracak bir kapı bulmaya çalışırdım.
"Bugün de ayrı bir neşeliymişsin." Diye takıldı bana ama yüzüme hiçbir mimik oynamadığını fark ettiğinde daha fazla uğraşmadan derin bir nefes alarak aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirdi.
"Mallar şuradaki evin posta kutusunun içinde. Gideceğin adresleri ve isimleri sana mesaj yoluyla atacağım. Yakalanma. Anlaşmamız hala geçerli ama yakalanırsan da seni tanımıyorum." Gülümsedi ve yüzüme düşen saçları geriye itti. "Bu işi seversen belki seninle bu geçici ortaklığı kalıcı kılarız. Bir düşün derim."
"Sanmıyorum." Dedim yüzümü ekşitip geriye adımladım. "Ama sana söyleyeyim, benim başım belaya girerse seni de oraya çekmekten sakınmam."
Ellerini testlim olur gibi kaldırırken gülüyordu. "Lee GeoNu'ya ne yaptığını duydum. Seninle papaz olmak istemem." Bana asker selamı verdikten sonra motoruna atlayıp yanımdan uzaklaşırken bir süre daha orada durup gidişinin ardından baktım.
Gözlerimi önce gökte parlayan kış güneşine sonra da bahsi geçen posta kutusuna çevirdim. Tahmin yirmi adımdı. O yirmi adım boyunca defalarca kez vazgeçip bu işe bulaşmamayı düşündüm. Son bir adım kala geri dönmeyi ya da posta kutusunun yanından geçip gitmeyi de düşündüm ama tek yaptığım kapağı açmak ve ince, saman kağıdından yapılı zarfı çantama kaşla göz arasında atmak oldu.
Etrafımda beni izleyen kimsenin olmadığından emin olduktan sonra hiçbir sorun yokmuş gibi adımlarımı bir kez bile olsun sekteye uğratmadan cadde boyunca yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wake Me Just Yet
FanfictionBana gelip elini uzattığında hiç düşünmeden tutunmuştum ona ve onun kırık kalbine. Konuşmadan bile anlardım ben onu. Ben onu ama o bir başkasını. Bazen aradığın o yuvayı bir başkasının gülüşünde de bulabilirdin. Ama bu bir rüyaysa bile beni henüz uy...