Elimdeki kitapla beraber arka bahçeye doğru yürüyordum. Yirmi dakika boyunca dersim yoktu ve bu boşluğumu arka bahçede kitap okuyarak değerlendirmekte karar kılmıştım. Aklımı tam anlamıyla kitaba verip veremeyeceğimi de sorgulamadan edemiyordum çünkü aklım bir yandan da Taehyung'daydı. Gerçekten onun nasıl olup olmadığını düşünmeden edemiyordum. Bugün sadece ilk dersi beraber aldığımızdan ilk derste görmüştüm ama kimseyle konuşmamıştı, hatta tüm ders boyunca uyuyup zil çaldığı an hızlı adımlarla sınıftan çıkmıştı.
Okul duvarını aşıp arka bahçeye gireceğim sırada duyduğum sesle adımlarımı durdurdum, olduğum yerde kaldım.
"Yani bana getirebileceğin para bu kadar mı? Şaka mısın sen? Bununla bir kalem bile alamam!" Duyduğum erkek sesi çok tanıdıktı ama tam çıkartamıyordum.
"Başka param yok." Dedi yine bir erkek sesi. Pekala, şu anda burada ne yaşanıyordu?
"Yeme beni, ailenin hayvan gibi zengin olduğunu biliyorum Jimin." Jimin? Jimin'i tanıyordum. Korece ve İngilizce derslerimiz ortaktı. Ailesi zengindi ama böyle işlere karışacak birisi olduğunu bilmiyordum, gayet çalışkan ve düzenli bir çocuktu. Acaba başı belada mıydı?
"Yemin ederim yanımda başka para yok." Dedi Jimin hâlâ kim olduğunu çıkaramadığım sese.
"O zaman bugünkü cezanı şimdiden belirlemiş olalım." Duyduğum sesle kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Kim olduğunu bir türlü anlayamadığım kişi şu anda Jimin'i deli gibi dövüyordu, ya da benim hayal gücüm fazlasıyla ileri seviyeye gitmişti. Birinci seçenek olduğunu çok iyi biliyordum.
Duvarın ardına doğru bir adım atacağım sırada bileğim sıkıca olmasına rağmen nazikçe tutuldu, duvara doğru çekildim. Gözlerimi sıkıca yumup tekrardan açtığımda gördüğüm manzara daha da çok şaşırmama neden olmuştu. Şu anda Kim Taehyung tarafından tutuluyordum ve diğer eliyle sessiz olmamı işaret ediyordu.
"Lütfen dur! Yemin ederim yarın getireceğim!" Diye bağırdı Jimin. Bunu duymaya daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum.
"Bıraksana, durdurmamız lazım." Diye fısıldadım Taehyung'a doğru. Tam karşımda sessizce duruyordu, gerçekten delirecektim. "Taehyung, sana diyorum." Diye fısıldadım tekrardan. Sonunda bakışlarını bana çevirdi.
"Burnumuzu sokmamamız lazım, neden her şeye burnunu sokmaya bu kadar meraklısın?" Kaşlarımı hafifçe çattım. Her şeye burnumu soktuğumu gerçekten de düşünmüyordum.
"Bilmiyorum farkında mısın ama orada Jimin bir zorba tarafından dövülüyor, buna sessiz kalmamı mı bekliyorsun? Biz buna burnunu sokmak değil yardım etmek diyoruz." Kolumu parmaklarının arasından sertçe çektikten sonra ne cevap vereceğini umursamadan hızlıca duvarın ardına doğru adımladım, manzarayı görmemle beraber sinirim daha da arttı. Dünyada böyle kötü insanlar olduğunu bilmekten nefret ediyordum, neden insanlar iyi olmanın kötü olmaktan daha kolay olduğunu anlamakta bu kadar zorluk çekiyorlardı?
"Woojin! Ne yaptığını sanıyorsun?" Diye bağırdığımda ikisinin de bakışları bana döndü.
"Şaka mısınız siz ya? Kendi işine bak Lalisa." Dedi Woojin gözlerini devirdikten sonra. Ciddiye alınmamaktan gerçekten nefret ediyordum. Eğer bir şeyi söylüyorsam ciddiye alınmak için söylüyorumdur, bazı insanlar neden bu kadar beyinsiz olmak zorunda?
"Şu an buradaysam şu anki işim budur. Jimin'i bırak. Kimse sana parasını vermek zorunda değil." Dedim tam da yanında ona dönük bir şekilde dururken.
"Lalisa, git." Diye fısıldadı Jimin, başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.
"Bak, hiçbir bok bilmeden bir şeye burnunu sokmamalısın. Kahramanlığın bittiyse siktir git." Harika. Kim Taehyung'dan sonra birisinden de burnumu sokma konusunda azar yiyordum. Bazı kavramları gerçekten çok karıştırıyorlardı. Ben burnumu hiçbir şeye sokmuyordum, ben sadece yardımcı olmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ily for 105120 hours, taelice
FanfictionSiz: 105120'nin anlamını söylersem beni sevebilir misin? Kim Taehyung & Lalisa Manobal. (Texting)