Bölüm 9 - Kısım 3

1.1K 205 25
                                    

"Benden ne istiyorsun Rasolen? Sadede gelmeye ne dersin?"

Rasolen'in gözlerindeki haylaz pırıltıları yakalamamla derince iç çektim. Yine saçmalayacaktı belli ki...

"Senden ne mi istiyorum? Böyle bir teklifle karşıma çıkacağını bilmiyordum. Biz küçükken bahsettiğin şu hikâyelerdeki gibi lambadan çıkan cin mi olacaksın? Öyleyse ilk isteğim bana kutsal metinlerini nasıl bu denli hızlı anlayıp çevirebildiğini anlatman. Ne dersin?"

Sıkıntıyla önüme yeni bir çeviri metni çekerken başımı hayır dercesine salladım. Kutsal Topraklara geldikten sonra prensesin ruhunun çalınması sonucunda Zeniel için bir tehlike kalmamıştı yani onu koruyan büyükannemin de endişelenmesi gereken bir şey yoktu. Bu sebeple Siyah Leydi yaklaşık beş sene sonra –fikrimce artık kuledeki casusları temizlediğinden emin olduğunda- beni yanına almak istedi lakin ben Kara Kule'ye dönmek istemiyordum çünkü bu büyükannemin baskıcı denetimi altına yeniden girmem demekti. Ayrıca Anastasia'nın yazdığı romanın akışını değiştirebildiğim kadar değiştirmeye yemin etmiştim bu sebeple Kutsal Topraklarda kalmam hususunda ısrarcı oldum lakin bunun için sağlam bir nedenim yoktu. Aradığım cevaplar kutsal metinlerin içinde olabilirdi. Beş sene geçmiş olsa bile istediğim ilerlemeyi kaydedememiştim ve kutsal topraklarda kalıp buna odaklanmak istiyordum.

Kutsal metinler dedikleri şey Türkçe, Rusça ve İngilizce dillerinde yazılmış olan Anastasia'nın notlarıydı. Anastasia bu evreni yaratırken oldukça detaycı davranmıştı. Her ne kadar ilk romanı olduğundan öncelikli amacı kolay okunup kolay satılabilecek –kısaca basit ama etkili- bir kitap yazmak olsa da bu onu sağlam bir temel oluşturmaktan uzak tutmamıştı. Evrenin yaratılışı, büyücülerin ortaya çıkışı, doğanın işleyişi, ülkelerin tarihleri vb. konuları sürekli farklı yerlere not almış, bu tarz detayları kitaba asla dahil etmeyecek olsa bile bunu yapmaktan vazgeçmemişti.

Anastasia Rusça ve İngilizceyi çok iyi yazmasına karşın Türkçe notları oldukça karmaşıktı. Bunun sebebi elbette arkadaşımın Türkçesinin diğer dillerine göre daha zayıf olmasıydı. Kutsal Topraklarda çeviri bölümünü bulup da bazı Türkçe metinleri bu ülkenin diline çevirmem ise tamamen rastlantı üzerine olmuştu. Bir çevirmenin Anastasia'nın benden öğrendiği nane limon tarifini çevirmeye çalıştığını fark ettiğimde gayri ihtiyari bir biçimde onun için hızla çevirmiştim. Elbette öncelikle ufak bir şaşkınlık dalgası yaşansa da hızla burada çeviri işine girmiş ve aynı hızla yükselmiştim.

Artık gün içinde yaptığım ve bana para kazandıran –bu sayede büyükannemden gizli olarak para harcama imkânım oldu- iş bu olmuştu. Ayrıca yine bu iş sayesinde Kutsal Topraklarda kalabilmiştim. Tüm bunlara rağmen büyükannemin sıkı eğitiminden kaçabildiğim söylenemezdi. "Sen eğitime gitmezsen eğitim sana gelir" mottosuyla büyükannem burayı da öğretmenlerle doldurmuş ve ben on sekiz olana kadar her ay bir haftalığına buraya gelip beni denetlemişti ki senenin dört ayını onun yanında yani Kara Kule'de geçirmeme rağmen bunu yapmıştı. Neyse ki erişkinlik yaş günümden sonra bu davranışından vazgeçmişti. Böyle düşündüğümde resmi bir yetişkin olduğumdan beri onu görmemiştim. Yaklaşık on bir ay olmuştu. On dokuzuncu doğum günüme, bir nevi romanda öldürüleceğim güne, az kalmıştı. Bunca seneyi güvenle geçirdikten sonra ölmeyeceğimi düşünüyordum, hayır biliyordum. Çünkü etrafta ne benim katilim olan Morgan vardı ne de eski ben.

"Ee Minel ortalama ne kadar daha dalgın dalgın bakarsın? Ona göre ben kendime atıştırmalık bir şeyler söyleyeceğim."

"Kusura bakma. Çeviri yapabilmeyi sana öğretemeyeceğimi biliyorsun. Başka bir şey istersen yardımcı olmayı denerim."

"Pekala, öyleyse benimle başkente gelmeye ne dersin? Kraliçe bu sefer resmi olarak beni Yüce Cenapları olarak kabul edebilir. Artık yirmi beşime az kaldı ve vekillik işi de sıkıcı olmaya başladı doğrusu. Herkesin bana Vekil Cenapları demesi bu sayede son bulacak. Hem beni güzel kıyafetler içinde görmek istemez miydin?"

Rasolen'in aile gibi değer verdiği tek kişinin ben olduğumun farkındaydım. Çocukluğumuzu beraber geçirdiğimizden ve uzun bir süre boyunca tapınağın içinde ona insan gibi davranan tek kişi ben olduğumdan ötürü şaşılacak bir şey değildi bu. Şimdilerde etrafımızdaki herkes ona saygıyla yaklaşsa da o, kendisine yaşatılanları unutmamış sadece tozlanmaya bırakmıştı. Bu sebeple onun için önemli bir olay olacak bu davete belki de değer verdiği tek kişi olan beni çağırması şaşırtıcı değildi. Yine de cevabım olumsuz olacaktı.

"Tebrik ederim Rasolen, bu yaşta böyle bir başarıya ulaşman oldukça etkileyici ama gelemeyeceğim."

Her ne kadar on dokuzuncu doğum günümde öldürülmeyeceğimi düşünsem de tam manasıyla yaşımı doldurana kadar her türlü insanın bulunduğu başkentten uzak durmak, düşünce taşlarından inşa edilmiş ve kötü niyetli kimselerin girmesinin mümkün olmadığı bu şehirde kalmak daha mantıklıydı.

"Birileri beni senin gibi tebrik edip duraksadıklarında ne oluyor biliyor musun Minel?"

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Bana 'Tebrikler Rasolen, bu oldukça etkileyici.' diyip susuyorlar. Sessizliği ise karşılıklı bir biçimde tamamlıyoruz."

"Lafı dolandırma Rasolen sadede gel."

" 'Tebrikler Rasolen bu oldukça etkileyici. Senin gibi bir piç için.'"

Yine dönüp dolaşıp aynı muhabbete geldiğimizi fark ettiğimde sıkıntıyla ellerimi ovuşturdum. Rasolen'in karışık soyuna dair sahip olduğu bariz özgüvensizlik en normal konuşmalarımızda bile sorun yaratabiliyordu. İşin can sıkıcı yanı ise başkalarına asla göstermediği bu zayıflığını –yüksek ihtimalle çocukluğumuzu beraber geçirdiğimiz ve benden duygularını saklayamayacağını bildiği için- bana sıklıkla gösteriyordu. Beklentisinin onu rahatlatmam olduğunu bilsem de artık bazı şeyleri aşmasının zamanı gelmişti, bu sebeple yatıştırıcı sözlerle vakit kaybetmedim.

"Yani? Sen kerhanede doğmadın mı? Baban belirsiz, en azından onlara göre baban belirsiz ki tanrıçaya şükürler olsun ki kimse senin babanın Yüce Cenapları olduğunu bilmiyor yoksa sen de şu an zindanlarda soğuk taş yalıyor olurdun. Bu sebeple babasız ve annesiz bilindiğine şükretmelisin. Ayrıca Rasolen dedikleri doğru. Sen bir piçsin, bir piç olarak yükseldin ve hatta kimsesiz bir piç olarak buraya kadar gelebildin. Kısacası olduğun kişiden utanmayı bırak ve olacağın kişiye odaklan."

"Senin için söylemesi kolay tabi. Küçük mükemmellik abidesi Minel Hanım."

"Benim için de annesinin katili diyorlar Rasolen, gücümü kıskananlar bana lanetli doğan diyor ve daha niceleri. Ama senin gibi sızlanmıyorum."

Havada elini boş ver dercesine salladıktan sonra odaya girdiğinden beri ilk kez doğruca gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Lafı uzatmanın bir manası yok. Önceki teklifime geri dönersek... İçimden bir ses benimle başkente geleceksin diyor."

"Gelmeyeceğim ve fikrim de değişmeyecek. Şimdiden bir saat olmuş bile. Dışarı çık artık. Senin yüzünden bu işleri yetiştiremeyip antrenmanı kaçıracağım."

"Veda sarılması yok mu?"

Koltuktan kalkıp Rasolen'e sarıldım. Yüksek ihtimalle birkaç hafta görüşemeyecektik. Onun sinir bozucu suratını özleyecektim. Geri çekilip masama yöneldim ve Rasolen de kapıya doğru ilerlerken eliyle havadaki büyüyü bozdu.

"Elli tane kara büyücü gelse leşleri ile parti vermen birkaç dakikanı bile almaz neden hala yakın dövüş eğitimi almakta bu kadar ısrarcısın? Siyah Leydi'nin on sekizine girdiğinden beri sana müdahale etmediğini zannediyordum."

"Düşünceniniz doğru efendim. Lakin elli bir adet kara büyücü gelirse diye yedek bir planım olmalı değil mi?"

"Büyü bitti, normal konuşan Minel gitti diyorsun demek. Öyle olsun ben çıkıyorum."

"Görüşmek üzere, iyi çalışmalar dilerim."

Rasolen kapıdan çıkarken kafasını çevirdi ve son bir şey söyledi.

"Bu arada Minel elli bir adet büyücüden bahsetmen... Gittikçe büyükanne benziyorsun ve bundan hoşlanmıyorum."

Kitabı beğeniyorsanız lütfen başkalarına da tavsiye edin çünkü uygulamayı yeni yeni keşfediyorum ve tanıtım yapmakta pek de yetenekli olduğum söylenemez. Hepinize iyi geceler okurlarım 🌸

MİNE(L) -1- [Kötü Kadının Bedeni]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin