"Yok artık," dedim hayretle, kötü hislerim yerini elimde olmadan heyecana bırakmıştı. Adrenalin, az öncekinden çok farklı bir anlamda beni anında ele geçirmişti. Karşımda, tüm hayatımın tutkusu duruyordu. Ruhum bedenimden ayrılmış, ellerini önünde birleştirmiş huzurlu bir ifadeyle kanat çırparak göğe yükseliyordu.
Kırmızı ve siyah iki araba büyük kavisli pistte müthiş bir hızla yarışıyordu. O kadar hızlı gidiyorlardı ki, pistin etrafındaki toprak tozutuyordu. Kırmızı olan araba siyahı solladı, ardından siyah kavisi alırken kırmızıyı geçti. Nefesimi tutup yarışı izledim, en sonunda burun buruna giderlerken siyah depar attı ve kazandı. Coşkuyla alkışlayan diğer kulüp üyelerine katılıp ben de alkışlamaya başladım.
"Peki yaşı küçük öğrenciler?" diye sordum Mert'e merakla bakarak.
"Spor faaliyeti olduğu için normalde öğretmenlerin gözetiminde yapılıyor. Ama bizim hoca gelmeye üşendiğin takım kaptanını, 12'lerden birisini sorumlu tutmuş," dedi benim gibi gözleri parlayarak piste bakarken.
"Bak, ikinciye hazırlanıyorlar, pistin hemen yanında durmayalım böyle," dedi Mert beni kolumdan çekerken. Kafamı sallayıp onu tribünlere doğru takip ederek pistin yanından yürüdüm. Gecenin ortasında pırıl pırıl parlayan ekranda yarışa beş saniye kaldığı görülüyor, sürücüler yerlerinde durmaya dayanamıyormuş gibi arabalarından durdukları yerde sesler çıkartıyorlardı.
Ekranda kırmızı dört sayısı parladığında, kulaklıklarını takmış, kapüşonu gözlerine kadar inmiş, yere eğilmiş bir şeyle uğraşan Poyraz'ı gördüm. Pistin üstünde durduğunun ve az sonra arabaların altında kalacağının farkında değildi.
3 saniye.
Kafamda tehlike çanları çalıyordu. Olduğum yerde hızla dönüp ona doğru koşturdum.
2 saniye.
"Poyraz!" diye bağırdım can havliyle. Dinlediği metal şarkısının sesi o kadar açıktı ki, buradan bile duyabiliyordum.
1 saniye.
"Poyraz!" diye bağırdım tekrar. "Dikkat et!"
Gözlerim korkuyla dolmaya ve ciğerlerim nefessizlikten yanmaya başlamıştı, yetişemeyecektim. Yarışın başladığını bildiren siren sesi duyuldu, var olan tüm gücümle koşturdum ve kırmızı araba Poyraz'ı tam ezmek üzereyken onu kolundan yakalayıp pistin dışına doğru sertçe ittirdim. İkimiz beraber yerde yuvarlandık, en sonunda toprağın üstünde kollarımız birbirine geçmiş halde durduk. Kolumu onunkinden kurtarıp ağzıma dolan toprağı tükürdüm. Yarış yapan arabalar hemen durmuştu, farların ışığı gözlerimi kamaştırırken bize doğru koşturan botlar gördüm.
"İyi misiniz?!" Kırmızı arabanın sürücüsü zihinsel çöküş yaşıyor gibi görünerek, panik içinde bağırdı. Ellerini sallayarak sağa sola zıpladı. Telaştan ne yapacağını şaşırmıştı. "Poyraz iyi misin?!" Poyraz kafasını evet anlamında salladı. "Devrim?" diye sordu bana dönüp.
"Ben-" dedim ve ağzımda kalan toprakları öksürdüm. "İyiyim, bir şeyim yok."
Benim de iyi olduğumu onaylar onaylamaz Poyraz'a dönmüştü. "Çok özür dilerim! Seni görmedim, gerçekten görmedim bilerek yapmadım!" Adını bilmediğim çocuk çok perişan görünüyordu. "Devrim iyi ki oradaymışsın!" Bana dönüp minnettarlıkla baktı, Poyraz'a bir şey olsa neler yaşayacağını düşünür gibiydi. Ya da Poyraz zarar görse, onun kendisine neler yaşatacağını.
"Orada değildim," dedim ağzımdaki iğrenç tattan dolayı yüzümü buruşturup. "Bayağı koştum aslında, 'bay son ses müzik' çiğnenmesin diye," dedim ve Poyraz'a çatık kaşlarla baktım. Ölecek diye ödüm kopmuştu. Yetişmeseydim arabayı görüp çekilmesi imkânsız gibi bir şeydi. "Önüne baksana!" diye bağırdım.
Bir anda gülümsediğinde, ilk defa bu suratta samimi bir ifade gördüğümü fark ederek irkildim. Gülümsediğinde bile ruhundan sızan o karanlık ve etrafındaki siyah aura dağılmıyordu, evet ama sanki güzelleşiyor, daha bakılası hale geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek Kız
Fiksi RemajaDevrim Altun. Bu benim. Devrim ismini hakkıyla taşıyorum çünkü 'devrim' sayılabilecek işlere imza attığım söylenebilir. Mesela, yatılı bir erkek kolejindeki tek kızım. Mesela oda arkadaşım bir erkek, en değişiğinden, yakışıklısından, üstelik yavaş y...