17

903 75 31
                                    

Cem Adrian-Kül
Bölüm şarkısını dinleyip okuyun lütfen duyguyu müzikle daha iyi yakalayabiliyoruz çünkü🔫😘

Bayramınız mübarek olsun bal kızlarım💘 sizlere bayram şekeri gibi bir bölümle geldim demek isterdim fakat bu bölüm biraz ekşili😕 neyse hadi bölüme geçin ve gece ikiye kadar bölüm yazmam hatrına oy ve yorum yapın lüffen🥺🌸

Gidişler vardı insanın ruhundan bir şeyleri götüren hiçbir ilaçla şifa bulmayan

Gözlerinde mavinin en masum tonu olan çocuğun gözleri huysuzlukla açıldı.

Hayatının anlamı olan annesi onu öpmeye gelmemişti sabah. Yatağından çıkıp çıplak ayaklarıyla yere basıp üzerinde pijamaları olmasını umursamayıp odasından çıktı ve salona doğru ilerledi. Bir terslik vardı biliyordu. Annesi her sabah onu öperdi.

Salona girdiğinde babası tekli koltuklardan birinde etrafına viski şişeleri saçılmış bir şekilde uyuyordu. Babası yine o pis şeyi içmişti. Her içtiğinde farklı bir insana dönüşmesine sebep olan şey.

Babasının yanına gidip çekingence babasının pantolonunu çekiştirdi. "Baba.. baba.."

Babası anlaşılmaz homurtular çıkarınca bu onu pes ettirmedi. "Baba.. kalk baba.. annem yok!"

Bu cümle bir tetikleyici gibi babasının gözlerini açmıştı. Kıpkırmızıydı babasının gözleri. Sanki günlerdir traş olmamış gibiydi sakalları. Bir gece de neler olmuştu?

"Pars?"

Dedi babası pürüzlü sesiyle. "Ne oldu babacım?"

"Baba annem yok beni öpmeye gelmedi."

Dedi korkulu sesiyle. Annesinin birkaç ay önce ölen büyükbabası gibi ölüp cennete gitmesi korkutuyordu onu. Daha minicik olmasına rağmen ölümün nefesi bulmuştu onu büyükbabasıyla.

"Annen.." dedi babası. Cümlesini devam ettiremeyip sehpanın üzerindeki viskiden bir yudum aldı. Babasına korkuyla baktı.
Sarhoşken babası hep korkutuyordu onu.

"Annen yok. Ne bugün ne de yarın öpmeye gelemeyecek seni artık."

Anlamayarak baktı babasına. "Ama baba dün bir şey yoktu ne oldu birden? Ne demek yok annem? Misafirliğe mi gitti yoksa?"

Babası koltuktan kalkıp Parsın karşısına geçti ve dizleri üzerine eğilip parsla aynı hizaya geldi. Elleriyle Parsın yüzünü tuttu. Acıyordu canı Parsın. Minik kalbinde iki duyguyu hissediyordu: Korku ve acı. Bu iki duygunun birleşiminin insanın ciğerini söktüğünü çok küçük yaşta öğrenmişti.

"Şöyle ki evlat artık yalnız kaldık. Annen gitti. Uzak diyarlara bir daha dönmemek üzere gitti. O gitti."

Kulakları uğulduyordu Parsın. Yüreğinde bir şeyler oluyordu. Annesi gitmişti. Bu kadar acıyabilir miydi bir insanın canı?
Belki de sevgi o kadar iyi bir şey değildi. Bir insanı bu kadar acıtan, kemikleri kırılmış, suyun içinde nefessiz kalmış gibi hissettiren bir duygu güzel olabilir miydi?

Kulaklarım uğulduyordu. Beş yaşındaki Parsın hissettikleri bir bir önüme dökülüyordu.

Annen gitti.
Dua gidiyor.
Ne kaldı peki sana?
Bu aciz bedenini değerli hissettiren ne kaldı?
Sahi sevgi iyi bir şey miydi? Aşkın bu kadar acıttığını bilim adamları niye açıklamıyordu ?

"Doğru mu dua? Gidiyor musun?"

Demek istiyordum ki sende annem gibi beni terk mi edeceksin?

"Benim yüzümden mi gidiyorsun? Rahatsız mı ediyorum seni? Dua konuş! Duygusuz duygusuz bakma bana konuş!"

Yeşil Gözlü KuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin