43. BÖLÜM

166 13 0
                                    

Kahvaltı için ekmek almaya bakkala çıkmıştım. Hava çok güzeldi. Sadece nemli bir gündü. İnsanı bunaltıyordu.

Hiç gecikmeden bakkala girip ekmeği aldığım sırada bakkaldan Rüzgar çıktı. ekmeğin parasını verip Rüzgar'ın peşinden gittim. Ona seslenince durup bana döndü.

"Rüzgar. Nasılsın?" dedim yanına geldiğimde ve birlikte yürümeye başladık.

"İyiyim. Sen?"

"İyi." Dedim tek düze sesim ile.

"Geçen sinirliydim, kusura bakma."

"Sorun değil."

"Çağın için büyük sorundu. Çektiği azar yerine annemin terliği yeterli olurdu."

Bu hareket hoşuma gitmiş, bir yandan kızmış, diğer yandan da Rüzgar'a üzülmüştüm.

"Hira ile aranız nasıl?" dedim konuyu değiştirerek.

"Tartıştık. Konuşmuyoruz. Konuşamıyoruz daha doğrusu. Hira fırsat vermiyor. Ona kendimi affettirmek istiyorum ama nasıl becereceğim bilmiyorum."

Kısa bir sessizlik oldu. O sırada aklıma bir şeyler geldi.

"Buldum. Ben sizi buluştururum."

"Karşılıklı olmuş olur. Ne de olsa biz sizi Çağı ile samanlığa kapattık." Bunu söyledikten sonra ben ona göz devirirken o durulup güldü.

"bir dakika, o gün ne oldu peki? Sonrası hiç konuşulmadı."

"Hiçbir şey olmadı. Kavga ettik, ben kapıyı kırdım ve olay bitti. Sonra arkadaş olduk."

"ciddi misin? Ya bizde öyle olursak?"

"Siz yaptığınız için öyle oldu. Ben yaparsam düzelir."

"aman ne komik." Dedi bu sefer o göz devirerek. Gülerek başımı salladım.

"Ben her şeyi ayarlayacağım. Sana kalan sadece Hira ile konuşmak. Bunu da becerirsin herhalde."

"Yaparım, yaparım. Sen hallet yeter... yengecim." Dediği şey ile olduğum yerde donup kaldım.

"Ne yengesi lan? Kendine gel."

Rüzgar bu sefer kahkahalara boğuldu. Benim ise bütün kan yanaklarıma hücum etmişti. Hem de ortada hiçbir şey olmamasına rağmen!

"sonra görüşürüz, yengecim!" dediğinde yerden bir taş alıp arkasından fırlattım. O da koşarak uzaklaştı.

Olmamış bu, der gibi başımı iki yana salladım ve evin bahçesinden girdim. Ekmekleri sofranın kenarına koydum. yengem dilmeye başladı. Bende ellerimi yıkayıp masaya oturdum.

Kahvaltıdan sonra dedem ile amcam tavla atarken Merve oturmuş sıkıldığını söyleyip duruyor ve bu durumdan şikayetçi oluyordu. Herkes bir şey ile ilgilenirken ben yavaştan yukarı kaçtım. Yukarı çıktığımda planın üzerinde biraz daha durmak istedim. Balkonda duran kanepeye oturdum. Sahra olsaydı bu iş daha kolay olacaktı ama artık yoktu. Grup bozuluyordu. Aklıma ilk geldiğimde gittiğimiz dere kahve geldi aklıma. Ne kadar mutuyduk. Hepimiz her şey başlamadan önce ve bilmeden önce daha birleşiktik.

Altımız yan yana yürüyorduk. Her yeri geziyor ve sürekli olarak gülüşüyorduk. Bu harikaydı. Pamuk şekeri yerken Anıl'ın takılıp düşmesi, yemekleri sipariş ettiğini zannedip bizi tam yarım saat masada bekleten Rüzgar ve sürekli beni izlediğini fark etmediğim Çağın... sanırım merdivenlere takılıp neredeyse yere boylamasının sebebi de bendim. Çünkü bana bakıyordu.

Muzip bir gülümseme belirdi yüzümde. Ateş başında yaptığımız sohbet ve oyunlar geldi bu sefer aklıma. Ve son ateş başında toplandığımız gün...

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin