Gözlerimi çalan alarmım ile aralarken uzandım ve kapadım alarmı. Gözlerim beyaz tavan ile buluşurken derin bir nefes vermiştim.
Banyo tarafından tıkırtılar geliyordu. Sunmi, benden önce uyanmış olmalıydı.
Doğruldum ve hızla kalktım. Bugün beni oldukça fazla iş bekliyordu. Dün gece işim geç bitmişti ve geç uykuya dalabilmiştim.
O yüzden hala uykum vardı.
Ayağa kalktığım sırada lavabodan çıkan Sunmi beni gördü. "Günaydın." Diye mırıldandı. Ne ara uyanmış da makyajını yapmıştı?
Başımı hafifçe salladım ve girdim lavaboya. Yüzümü soğuk su ile yıkarken aynada kendime baktım.
İnsanların seçimleri hayatlarını şekillendirirdi. Ama her zaman bir yerde çok büyük bir dönemeç olmaz mıydı?
O kişiyi olduğundan farklı biri yapacak bir şey. Tamamen farklı yapacak bir şey.
Ben o dönemeci kaçırmış olabilir miydim? Bakışlarım neden yıllarıdır böylesine soğuktu? Neden evli olmama rağmen mutlu bir hayatım yoktu?
Zenginsen mutlusun veya mutlu değilsin klişesine girecek en son kişiydim. Zengin olmayı seviyordum. Kokuları seviyordum.
Onlarla ilgilenmeyi de, onları satmayı da seviyordum.
Ama bunun getirdiği ağırlığı bir şekilde hafifletecek bir şey olması gerekmez miydi? Sunmi'nin yüklerimi aldığı söylenemezdi.
Evet, seviyor değer veriyordu. İstediğim şey neydi? Neden bu kadarı ile yetinemiyordum?
Giyinme odama geçtim uyuşuk adımlarla. Uyanmayı sevmiyordum.
Sunmi'nin benim için bıraktığı takım elbiseyi geçirdim üzerime. Sabah sabah seçmekle uğraşmamazdım.
Yeni ürünümüz olan, parfüme ulaştım üzerimi giydikten sonra. Havaya bir fıs sıktıktan sonra ağırca kokladım.
İçimi feharlatıyor, beni doğanın içindeki küçük köy evime götürüyordu. Eski hayatımı hatırlamak, huzur veren tek şeydi.
Bir kaç fıs sıktığımda adımlarımı hızlandırarak çıktım odadan. Aşağı indim hızlı adımlarla. Geniş yemek masasının bana ait olan sandalyesine oturduğumda Sunmi'nin çoktan başladığını fark etmiştim.
Bir kaç kez beni beklediğinde ona beni beklememesini söylemiştim. İlk kez bir sözümü dinlemişti.
Kısa bir kahvaltının ardından ayağa kalktım. Ceketimi üzerime geçirirken mırıldandım. "Bugün ki toplantılar önemli. Gecikebilirim. Bekleme beni."
Başını olumluca salladı. "Pekala, yemek yarındı değil mi?" Başımı evet dercesine salladım. Bir kaç gün önce bağladığım işin yeni ortakları ile yemek yiyecektik.
Ayağa kalktı ve yaklaştı. Dudaklarını yanağıma bastırırken mırıldandı. "Bu aralar çok çalışıyorsun." Güldüm hafifçe. "Ben her zaman çok çalışıyorum."
"Kısa bir tatile gidelim. Rahatlamanı sağlar. Olmaz mı?" Omuz silktim hafifçe. "Bakarız."
Tempolu adımlarla çıktım ve hazır bekleyen arabama bindim. "Günaydın Bay Park." Diyen Jongdae'ye hafif bir baş selamı verdim.
"Günaydın Jongdae" Diye mırıldandım bakışlarım telefonumda dolanırken. Yıllarıdır Sunmi ile çalışan şoför emekliliğe ayrılınca Jongdae'yi bulmuştum.
Fazlaca saygılı, iyi bir adamdı. Müştemilatta erkek arkadaşı ile birlikte yaşıyordu.
İçimden güldüm, bu detayı bilen tek kişi bendim. Diğerleri onları kuzen sanıyordu. Jongade başta benden de gizlerken onları basmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frezya/Chanbaek
FanfictionChanyeol yıllardır insanları kafasında kokular ile tanımlardı. Mesela eşi, gösterişli bir parfüm kokardı. Yasemin ve biraz da portakal çiçeği. O gün her zaman toplantılarını yaptığı kafenin kapalı olması kaderin bir cilvesiydi belki de. Yeni açılan...