"Boğuluyorum.. Nefes alamıyorum.."
Aniden irkilerek uyandım. Nefes nefese kalmıştım. Etrafıma bakıp nerede bulunduğumu kontrol ettim. Güvende olduğumu anlayınca kurumuş dudaklarımı yalayıp gözlerimi kapattım ve başımı kaldırdığım masama geri koydum. Neyim vardı benim böyle? Son bir kaç aydır uyumaya korkar olmuştum. Sürekli rüyamda bir göle düştüğümü ve o karanlık suda boğulduğumu görüp nefessiz kalıyordum. Evet ben kendimi bildim bileli sudan korkardım sebepsiz yere, ama hiçbir zaman suyla ilgili bir travmam olmamıştı. Yalnızca basit bir fobiydi işte. Derince soluk aldım. Sanırım iyi bir psikoloğa görünmem gerekecekti böyle giderse. Başımı masadan kaldırıp esnedim. Ardından ayaklanıp araştırma ofisinden çıktım. O bilindik uzun koridordan geçtim. Kurşun geçirmez şifreli kapının önüne gelip parmak izimi okuttum ve metal kepenkin ağır ağır açılışını izledim. Burası, kazı çalışmalarında bulduğumuz tarihi kalıntılar ve arkeolojik buluntuları sakladığımız özel alandı.
Ben Mira Akay. 24 yaşında Arkeoloji uzmanıyım. Her daim gelecekten çok geçmişe olan bağlılığım ve henüz gizemi çözülmemiş olan medeniyetlere olan ilgim asla azalmıyordu. Toprağı kazdıkça altından çıkan gerçeklik her daim dumura uğratıyordu beni. Ve en son iki ay önce bulduğumuz kemikler son yüzyılın en büyük keşiflerinden biri olmuştu. Devasa göçükte sekiz tane hangi türe ait olduğunu henüz saptayamadığımız hayvana ait kafatası çember şeklinde dizilmişti ve en büyük olan ise bütün iskeletiyle beraber ortalarında duruyordu. Bu görüntü insanı tamamen gerçeklikten kopartıyordu. Sanki bir zamanlar mistik bir dünyanın var olduğuna inandırıyordu. Karşımda duran muazzam büyüklükte ki kafatasına baktım. Boynuzları ve kemiksi çıkıntıları bir heykeltıraş tarafından özenle yontulmuş gibiydi.. Bütün ihtimalleri gözden geçiren Arkeometre ekibimiz bu kemiklerin dinazorlar ile bir alakası olmadığını, kemik yaşının bin küsür yıl öncesine kadar (7. ve 8. Yüzyıl aralığı) erken bir tarihe dayandığını ortaya çıkarmıştı. Dev ekrandaki yapay zeka ile tasarlanmış, olası en yüksek ihtimalle sanal gerçekliğe uyarlanmış 3D görsellere baktım. Fantastik filmlerden fırlamışa benzeyen ejderhamsı varlıklar gerçek olamayacak kadar olağanüstü duruyordu. Sanırım modelleme uzmanımız kafayı yemiş olmalıydı! Yanımda hissettiğim hareketlilik ile başımı çevirip kimin geldiğine baktım.
"Tasarım harikası gibi duruyor değil mi? "
Duyduğum şeye karşı ufak bir tebessüm ettim.
"Haklısınız profesör."
Ancak aklıma takılan birçok soru vardı. Böyle birsey nasıl mümkün olabilirdi ki?
"Profesör sizce bunu vikingler mi yaptı? Yani bu çembere dizme olayını diyorum."
Bahsedilen tarih aralığı tam da Normlar'ın (Vikinglerin) yaşadığı döneme denk geliyordu. Saldırgan ve savaşçı bir ırktan söz ediyorsak böyle birsey yapmış olmaları kuvvetle muhtemeldi. Profesörün yorgun bakan gözleri bana döndü ve gözlüğünü burnunun ucuna indirip dikkatle dinlemeye başladı dediklerimi.
"Yani demek istediğim şey, batıl inançların en yaygın olduğu döneme denk gelmiş olabiliriz. Belki bir anma töreni veya tanrıya kurban verme merasimi olabilir.. Bilemiyorum yada sadece bir hayvan mezarlığı bulduk?"
Dediklerime karşı dudağının kenarı kıvrıldı. Çok geçmeden ihtiyatlı sesi kulaklarımı doldurdu.
"Bunu bir insanın yaptığını mı düşünüyorsun?"
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Tabiki de öyle düşünüyorum! Hiçbir hayvan böylesine insanımsı bir davranışta bulunamazdı çünkü.
"Yaptığımız çalışmalarda bir Viking'in ortalama boyu ve kilosu hakkında ne öğrenmiştik?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantastikYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...